İlk gösterimlerinde film gayet olumlu karşılandı ve bunun sonucunda da Smith eleştirmenlerle olan savaşını bitirdi diye yer etmiş Tusk kendisinden ilk haberim olduğu günlerden kafamda. Fakat ilk reaksiyona dair benim yanlış bir algım olmadıysa sonradan kendisine dair genel kanının değiştiği film, *ilginç* vakalar peşindeki bir Amerikalı podcast yayıncısının Kanada'da kelimenin tam anlamıyla cins bir yaşlı adama esir düşüşünü konu ediniyor. Filmin türsel konumlanmasında korku ögelerinin çoğunlukla komediye fayda sağlaması adına kullanıldığı söylenebilir ama ilk anda tuhaf gelen elementler filmden sonra mide bulandırıcı bir deneyim olarak akılda kalıyor; bu sebeple filmin yerilen noktalarından biri olan bu türsel dengesizliğin aslında en övülesi yanlarından biri olduğunu düşünüyorum. Çünkü anlatı her ne kadar ayık kafa ürünü olmadığı belli olsa ve hikaye kuruluşu gayet özensiz olsa da böyle bir hikayenin bu biçimde tür sınırlarında anlatılmasının takdire değer olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Ancak Smith'in büyük hatası çok uzatıp, çok abartması. Mors mevzusuyla beraber ve Wallace karakterinden hareketle ilerleyen eleştirel altmetin filmi farklı konumlandırmak için kasmak değil; bu çok uzatma ve abartma sebebiyle kaybolmaya yüz tutan bir durum, yani Smith'in yaklaşımı, yalnızca filmi iticileştirip bozmakla kalmıyor, filme sıradan bir seyirliğin ötesinde değer katabilecek ekstrayı da harcıyor. Nihayetinde ayık olmayan bir kafayla çok güzel gözüken tarife kalkışılıp da suyu bitip kuruyana kadar malzemenin pişirildiği bir film oluyor Tusk, ısırınca azıcık suyu ağza bıraksaymış iyiymiş ama bu haliyle midesine güvenene bile hazmı hem gerçek hem mecaz anlamıyla zor geliyor.
Son bir not olarak: başta fazla zorlama ve yapmacık bulduğum guy lapointe karakterinin johnny depp olduğunu fark edince "haa o zaman normalmiş" diyerek lapointe'i kabullenmem depp'in karikatürize performansları için iyi mi yoksa kötü mü olduğuna henüz karar verebilmiş değilim.
sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,
0 tepki:
Yorum Gönder