Arada ciddi ıskaları olmasına rağmen hep sempatik filmler çıkarmış Barry Levinson da dahil olunca The Humbling'e fazla şüpheyle yaklaşmadım açıkçası. Hatta marketlerin meyve reyonlarındaki karpuzlar gibi gelenin geçenin elleyip şaplak attığı konu dahi bir an ilgi çekici geldi doğrusu. Fakat onlara dayanmamakla beraber iyi yazılmış diyaloglar ve tabii bekleneceği üzere sırıtmayan, hikayeyi kaldıran oyunculuk performansları ötesinde tamamen bir karmaşa The Humbling. Zaman zaman boşluğa düşse de gerek diyaloglarıyla gerekse olayların takibi içerisinde hiç edilmeden sunduğu durumlarıyla gayet iyi işler çıkarabilecek olan bir senaryonun nasıl iğdiş edilebileceğini izliyoruz adeta süresi boyunca; film tam toparlanıyor gibi gözüktüğü anlardan hemen sonra daha beter dağılıyor ve her bunu yapışı daha büyük bir off çektiriyor. İnsan ilişkilerine en az Simon Axler'ın boşluk hissine olduğu kadar dayanan bir hikaye içerisinde karakterlerin düzgünce keşfedilmiyor olması bile, sinematografinin filmi düzleştirişi etkisinin karşısında konuşulacak problemler arasında arka sıralarda kalıyor. Bu derece ruhsuz bir anlatım sadece içeriğin değerlendirilemeyişiyle değil, aynı zamanda nasıl anlatacağına da karar verememiş bir kameranın ürünü olabilir yani ancak. Fakat hikaye kendi içerisinde toparlanamadığı, ve her karakter yuvarlanıp dağılmış bir diğer parçanın peşine gönderilmişçesine etkileşimden uzak olduğu için, yapım nadiren gözüken toparlanma noktalarını da kaçırıyor ve geriye hatırlanmaktan uzak olsa da duyulduğu anda gülümseten birkaç satır bırakıyor.
sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,
0 tepki:
Yorum Gönder