The Dirties, dökümanter tarzla içe içe geçen çekimlerle kurgulanmış, okullardaki zorbalık -bullying, daha iyi alternatif var mı?- problemine odaklananan bir ilk film. Sık işlenen konusu bir yana, plotu ve asıl meseleye yaklaşımıyla Gus Van Sant'ın Elephant'ını, karanlık mizahi yönü ve karakterle oynayışıyla Rian Johnson'ın harika Brick'ini hatırlatan film, 26 yaşındaki film okulu öğrencisi Matt Johnson'ın gerçekliğe mümkün olduğunca yaklaşma amacı sayesinde konusu ve günümüzle son derece alakalı bir filme dönüşüyor. Kanada'da bir okulun kabulü üzerine ufak film ekibiyle beraber okula yeni öğrencilermiş gibi katılıp derslere girmeye başlıyor Johnson. Mevcut öğrencilerin hiçbir şeyden haberi olmaması da gün boyu kendilerini gizli kameralarla takip eden ekibin gerçek görüntüler yakalamasını sağlıyor. Johnson'ın söyleşilerde kendi işini analizi en az ortaya çıkardığı film kadar değerli bence, -hatta bu sebeple mezuniyet projesi olarak üzerinde çalıştığı Operation Avalanche en çok beklediğim filmlerden birine dönüştü desem abartı olmaz.- ve o yerinde tespitlerinden birisi film yapımında mikrofon gibi herhangi bir çekim objesinin kadraja girmesinden ziyade kötü oyunculuğun seyirciyi hikayenin içine almaya çalışırken daha büyük bir engel teşkil ettiği yönünde. The Dirties'in kamera kullanımındaki becerinin ötesinde en önemli başarısı da oyunculukların hikayeyi taşıyabilecek düzeyde olması. Bu sayede zorbalık konusununa ilintili olarak ortaya çıkan silahlı okul baskınları mevzusunu sıkıştığı av-avcı retoriğinden çıkartıyor ve o silahla okula gelip intikam almaya kalkışan öğrencinin günlük yaşamına dönerek herhangi bir belgeselin yapmakta güçlük çekeceği gerçeklikte bir bakış sunabiliyor meseleye dair. Bu tarz olaylarda TV ve gazete haberlerinin problemi işleyiş şeklini tamamlayan biçimde de tam onların devreye gireceği, kendi hikayelerini anlatacakları yerde de finalini yapıyor The Dirties, bu anlamda da cümlelerini evelemeden, ulaşabileceği seyirciler için net biçimde ortaya koyabiliyor.
Matt Johnson'ın alter egosu olarak soyadını almadan filme yansıyan Matt, tıpkı Johnson gibi pop kültür içinde yaşayan bir sinefil. Dolayısıyla referanslar dakikalarca hikaye içerisinde ve hatta jenerikte akıyor, fakat bu durum herhangi biçimde bağımlı gibi bir takip gerektirmiyor. Çünkü her referans karakterin belli bir tutkusuna işaret ediyor, yani karakter ne söylediğini biliyor, bunun doğal bir sonucu olarak da bir kelimenin anlamını bilmeden de cümleyi anlayabilmek gibi oluyor filmin birbiri ardına akan referansları. Tabii tüm diyalogların doğaçlama olmasının da etkisinden söz edebiliriz burada, zira önceden yazılmamış olması tıpkı tüm eylem ve söylemlerin doğallığına inandırmak zorunda bırakmayarak anlatıyı "-mış gibi"den gerçeğe taşıdığı gibi hikaye içerisinde önemli bir yere oturan referansların da düzgünce yerleşmesini sağlıyor film içerisinde.
The Dirties, hikayesinin tavırsal değerini, arkasındaki çekici ve gelişimci fikirlerle tamamlayıp anlatım biçimiyle taçlandıran bir film. Hala deli gibi Paul Thomas Anderson'ın Inherent Vice'ını ve A Most Violent Year'ı beklesem ve şimdiye kadar izleyebildiğim bu yılın beğendiğim filmleri kendi hallerinde belli yerlere otursalar da gözümde, hiç duraksamadan Kevin Smith'in söylediğini tekrarlayabilirim: The Dirties, yılın en önemli filmi. Bir değişim noktası olabileceği şüpheli değil, çünkü mümkünatı yok; fakat başlı başına bir dönüm noktası olmasa da ilham verici bir noktanın işareti olacağı kesin. Fakat film yapımını bu anlamda etkilemese bile kendi halinde çok önemli ve özel bir film The Dirties.
sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,
sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,
0 tepki:
Yorum Gönder