29 Ekim 2017 Pazar

Atomic Blonde


Seyirci olarak kalmakta ısrar edip işin yaratıcı yönüne uzaktan kafa yorunca varılan yerlerden biri, teknik yetileri olan seyirliklere ağız sulanarak bakmak olabiliyor. Atomic Blonde basit bir aksiyon filmi olarak çıkıyormuş gibi görünse de aslında oynadığı yer tam da burası. John Wick'in diğer yönetmeni olarak David Leitch'in, o filmle beraber tekrar ve daha popüler biçimde açılan bir damardan başkasına oynadığını düşünmek bana lüzumsuz geliyor açıkçası. Bu anlamda, bir başka egzersiz de sunuyor Leitch ve yeni filmi: ilk filmin yersizce övülmesine rağmen, devam filmi aynı hatalara düşmeyerek tonal ayarını iyi yapıp sağlam bir aksiyon filmi olarak gelmişti John Wick 2'de, bu durumda Leitch'in dublörlük geçmişinin de etkisiyle ortaya çıkan koreografiler ötesinde bir şey bulabilecek miydik Atomic Blonde'da? 



Soğuk Savaşın son dönemini kendisine fon olarak alırken film stilize bir aksiyon filmiyle derinliği olan bir casusluk hikayesi olma arasında kalan bir pozisyon belirliyormuş gibi gözüküyor. Rahatsız edici biçimde kullanılan efektler bir kenara bırakılırsa, belli bir aşamadan sonra bu raya oturuyor-muş gibi de duruyor. Fakat anlatmaya çok hevesli gözükerek daldığı istihbarat evreni ve tematik olarak ister istemez dahil olduğu mevzuları kendisi anlama başarısı gösteremeyince ortaya çıkan şey hedeflenen pozisyonun yanından dahi geçmiyor. Özellikle anlatımdaki dengesiz tercihleri hikaye tarafından desteklenmediği için rengi tutturan görsel bir bütün olmanın ötesine geçemiyor. Yine de Leitch'in filme değer katmayı başardığı çok önemli bir nokta var: merdivenlerdeki 7-8 dakikalık dövüş sekansı. Yıllarca aksiyon filmlerini sevmemiş birisi olarak hep merak ettiğim şey bir dövüş sekansının tek plan olarak çekilmesi veya en azından o yanılsamanın sağlanması durumunda ne olacağıydı, zira kesmelerle belli darbelerin etkisi vurgulanmaya çalışılıyor olsa da, veya müzikle birlikte kurgulanan ritmik koreografi adeta bir dans sekansı gibi etkileyici olabiliyor olsa da tıpkı özel efektlerin sorunlu kullanımında olduğu gibi tatminsizlik yaratıyor. Çünkü kamera arkasındaki ekiple istenilen her şeyin yapabileceği gerçeği anlatının vurgulanan yönlerinden eksiltiyor çoğunlukla ve sırrı mekanik olmayan bir illüzyonda olacağı gibi inandırıcılık problemini doğuruyor. Oysa Leitch'in bu sekansta başardığı yalnızca tek plan yanılsamasıyla beraber dövüş sahnesinde süreklilik değil, darbelerin ve olan bitenin taraflar üzerindeki yıkıcı etkisi. Alınan her darbenin, diğerine kondurulan kadar sonucu olması ve bunun filme yansıyışı Atomic Blonde'ın hayran kalınacak bir yönü. Hatta filmi ortalama bir *thriller* olmaktan döndüren mide bulandırıcı epilogu da düşünülürse, merdivenlerdeki o sekansın Atomic Blonde'ın tek dayanağı olduğunu söylemek mümkün olur. Çünkü epilogu görmezden gelsek dahi filmin çok ciddi bir ton problemi var: kendisini fazlasıyla ciddiye alıyor. 

sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,

 
Sayfa Üst Görseli Marek Okon'un TOWERS OF GURBANIA isimli illüstrasyonudur.

Sinemaskot © 2008. Müşkülpesent # Umut Mert Gürses