1 Şubat 2015 Pazar

Leviathan


Leviathan karaya çıktığı için değil, aslı orada kaldığı için deniz daha çekici geliyor görkemli uçsuzluğu ve dalgalarıyla. Tekil ve somut olan hedefe kolay oturtulabildiği için oradan sözü alıp gitmek kolay, ama film olan Leviathan ne günümüz Rusya'sına ve dolayısıyla Putin'e, ne de devlet mefhumuna karşı durup kalmış bir pozisyonun ifadesi. Zvyagintsev'in Birleşik Devletler'deki bir olaydan hareketle senaryoyu yazmış olması değil bunun sebebi; sözleşmesi çoktan bitmiş gibi duran çelişkileriyle Hobbes. Nikolay'ın hayli bezmiş ama hala bağıran mücadelesinde tekil bir politik iktidar yok, ve hatta, somut olanı canı yaktıkça halının altına süpürülen tartışmanın asıl nesnesi iktidar mefhumu bile yok; sadece insan var. Sanki her şey bitmişçesine içine alan atmosferi eşliğinde gözün önünden geçip giden doğa görüntüleri fazla hazır bir referans belki, ama yine de oradan çıkan insanın çırpınışları devam ettikçe finalde gelen hür olma nutkuyla bitiyor filmin söyleyecekleri; zaten nefesi kesilmeden o kadar çok söylemiş oluyor ki o ana kadar hepsi yerine bir bir oturuyor. Tesadüf ya da hikayenin gelişi değil en son sahnedeki karakterin kim olduğu; ve diğer herkesin hikayenin bir evresinde, bir köşesinde kalakaldığı. Kemiklerinin göründüğüne bakmayın; Leviathan bu çünkü, herkes orada; ağzının ve dişlerinin kimin olduğu yalnızca gündelik bir mesele, ve devlet denilen şey yalnızca o ağızla dişlerden ibaret değil.   

Zvyagintsev, çok duru bir dille anlatıyor hikayesini. Göze sokmadan, her bileşeni sakin sakin sahnelerine alıyor ve hiçbir şey söylemeden sadece bakıyor onlara. Süre içerisinde kimin silindiği, kimin devam ettiği, mekana ne olduğu bile değil; kimin kim olduğu önemini yitiriyor. Çünkü sonuçta, hepsi yarı açık tavanlı eski bir bina; tepesinden kılıç gibi sallanarak aşağıya bakan figürleriyle. Yeni yapılanı da aynı, yapılmak istenileni de; kral çıplak demek için yıkılmasını beklemeye gerek yok. Tıpkı o yarısı kırık dökük tavan için olduğu gibi mevsim dönemeçleri arasında aynı su ve aynı yol arasına alıyor işte anlatısını da Zvyagintsev; başladığımız yere döndüğümüzde değişen çok şey varmış gibi gözükse de aslında sadece kar kaplamış oluyor yolları, o kadar. Aynı o nefessiz bırakan, enfes duruşma sekansları gibi işte; eylemin ve kararın nereye dayandığının ne önemi var eğer ikisi de dönüp dolaşıp aynı yeri farklı zamanlarda işaret ediyorsa? 

Leviathan, her şeyi açık etmeden çok şeyi söyleyen cümleleriyle kusursuza yakın bir anlatı; ve saf sinema gösterisi olarak öz kadar mühim biçimi. Yani anlattığı ne kadar yoğun olsa da bir form olarak sinemayı yüceltircesine onu daha da derinleştiren anlatışıyla bu kadar güzel konuşabilen bir film kendisi. 

Yine de sormak lazım Nikolay'a; daha yakındakilerin, yenilerin portresi atış pratiğinde hedef olmak için lazım mı gerçekten, yoksa duvarda çürümelerini beklemek mi gerek? 

bu ifadeden çoğunlukla kaçınsam da, izlediklerim kadarıyla, yılın -hala 2014- en iyi, en güçlü filmi Leviathan. tabii bu yıl büyük beklentilerim olan ve dolayısıyla çok merak ettiğim PTA'nin Inherent Vice'ı ile A Most Violent Year'ı hala izlemediğimi, bir şey fark ettirmeyeceğini düşünsem not düşmeli.   
sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,
     

0 tepki:

Yorum Gönder


 
Sayfa Üst Görseli Marek Okon'un TOWERS OF GURBANIA isimli illüstrasyonudur.

Sinemaskot © 2008. Müşkülpesent # Umut Mert Gürses