26 Aralık 2014 Cuma

St. Vincent


Annesiyle beraber yeni bir eve taşınan görece akıllı, içine kapanık çocuk; fazlasıyla gamsız gibi gözüken, sevimli gelen tarafları olsa da huysuz ve pek yakın olunmak istenmeyecek gibi duran bir ihtiyar; ve tabii iki karakterin komşuluğu sonucu başlayan ilişkileriyle ihtiyarın aslında yüzeyde görünenin ötesinde bir yapısı olduğunun çocuğun kendini diğerleri arasında daha kararlı konumlandırmaya başlamasıyla belirginleşmesi... Bu son derece orijinal hikaye herhangi bir ekstra işlemesi veya geliştirmesi olmaksızın bir kez daha günümüzde çekilirken sunabileceği tek bir şey var: Bill Murray. Ha tabii Weinstein'lar sağolsun bir de şişirmeli bir reklam süreci geçirdi, bunun filmle ilişkisi yokmuş gibi gözükse de var oluşuyla kayboluşu bir olabilecek bir film için son derece önemli bir durum tabii.


Bill Murray ne kadar sevdiğim bir aktör olsa da genel itibariyle duygusal yelpazenin benzer noktalarında yer alıp birbirine çok yakın duran karakterlerle izledik hep kendisini, istisnalar var elbet ama Bill Murray karakteri denildiğinde de öyle ya da böyle herkesin aklına gelecek ve tarif edeceği karakterin bir olduğunu söylemek de yanlış olmaz. Buna rağmen benzer durumdaki aktörlerin aksine Murray'in böyle sevilmesiyse kendisinin sempatik maceralarından çok bu pek benzer karakterleri yüzeyin ötesinde farklılaştıran ufak modifikasyonlar yapıyor olması ve o rollere de çok yakışıyor olması. St. Vincent'ta da artık yaşın etkisiyle o bilindik karakterin ihtiyarlamış bir versiyonu Murray ve filmi kurtaran, taşıyan ve hatta belki sempatikleştiren en önemli faktör. Başkasıyla gayet vıcık vıcık duracak sahneler ve replikleri öyle kotarıyor ki son derece yapmacık ve itici olabilecek bir film Murray etkileyiciliğinden payını kapıyor. Elbette Jaeden Lieberher'in de burada gizli faktör olduğunu söylemeli, çünkü o da bu klişe karakteri ne çok sevimli ne aşırı-rol-keser gibi canlandırıyor. Bu sayede filmin üzerinde durduğu ilişkinin tüm yavanlığına rağmen o ilişkinin iki ucundaki iki karakterle daha katlanılır hale bürünüyor hikaye. Bu ikili dışındaysa Chris O'Dowd'ın rahip karakteriyle daha da eğlenceli bir hal alan katolik okulu sahneleriyle mizah tonu belirleniyor filmin. 

Üzerine yapışmış gibi duran "aslı gibidir" ibaresindeki asılın belirsizleşmesi sayesinde tek bir atfı olmamasının avantajını yaşıyor St. Vincent, ve kötü yazılmış ama iyi canlandırılmış iki karakteri haricinde katolik okula bakışı gibi yer yer yüzeye çıkmayı başaran mizah anlayışıyla da kafa boşaltmalık bir seyirlik haline geliyor. Çok doluydu ya kafalarımız, o yüzden. 

filmin çoğu yerde kullanılan afişi çok kötü olduğu için alternatiflere bakarken tam "hah" demiştim ki onu da farkında olmadan ingiltere'de tasarlamışlar herhalde. halbuki koltukların yerini değiştirmektense arabanın yönünü değiştirmek daha kolay olurdu değil mi? 
sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,

0 tepki:

Yorum Gönder


 
Sayfa Üst Görseli Marek Okon'un TOWERS OF GURBANIA isimli illüstrasyonudur.

Sinemaskot © 2008. Müşkülpesent # Umut Mert Gürses