9 Ocak 2014 Perşembe
Upstream Color
Upstream Color, plotu bir çırpıda özetlenmesi pek mümkün olmayan bir film. Yönetmen Shane Carruth'un, aynı zamanda senaryosunu yazdığı, oynadığı, görüntü yönetmeni olduğu, dağıtımını üstlendiği, müziklerini yaptığı ve son olarak kurgucusu olduğu Upstream Color, yönetmenin fazla zorlama olduğunu düşündüğüm önceki filmi Primer'a kıyasla çok daha fazla anlam ifade ediyor. Fakat özellikle aşırı bir müphemlikle yoğrulmuş film; bir yandan, ne kadar farklı filmler olursa olsun üzerlerine konuşurken birbirine az çok yakınsayan tarzda cümleler kuran kendimi utandırıp filme yaklaştırırken diğer yandan da ne kadar iyi gitar çaldığını göstermek için enstürmanı boynunun arkasında tersten çalan gitaristi veya bir kulağını değil öbür eliyle kafasının tepesinden, yere yüzüstü uzanıp geriye doğru esneyerek bir taraf ayağıyla öbür taraf kulağını tutan jimnastikçiyi hatırlatmasıyla beni itiyor. Yani belli ölçüde belirsizlikle kurulan bir anlatı her sanat formunda izleyici/okuyucu/dinleyiciyi ayakta tutarak esere ikinci elden de olsa katkıda bulunmasını sağlar bence, fakat belli bir noktadan sonrası bende itici ve uyuşturucu etki yapıyor.
Shane Carruth birçok farklı röportajında filme dair kendi düşüncelerini açıklıkla dile getiriyor. Çok farklı bağlamlarda değerlendirilebilecek hikayesi için izlerken akla ilk gelen kimliğe dair soruların gerçekten kendisinin de anlatıdaki odağı olduğunu Slate'in özel soru-cevap katılımları derlemesi ve io9'nın yaptığı söyleşide biraz ısrarcılıkla karşılaşması durumunda söylediklerinden öğrenebiliyoruz; fakat tabii hem her zamanki kişisel yaklaşımla söyleyebileceğim gibi ve Carruth'un da özel olarak/ısrarla belirtmesiyle hikaye her izleyicinin tekil yorumuna açık. İşin garip tarafı anlatı gerçekten çeşitli yorumların şeklini alıp insanı şaşırtabiliyor. Mesela takıntılı bir marksist pek zorlanmadan filmin tamamen bir kapitalizm eleştirisi olduğunu iddia edebilir.
Upstream Color pop bir film değil. Yani izlendikten sonra kısa bir süre etkisini sürdürecek "kullan-at" usulü tüketici kültürüne hizmet eden bir film değil. (Elbette bunu 21 Jump Street'i izledikten sonraki gün yazmak ironik oluyor, fakat o filmin vasat eğlenceliğini överken de bu duruma değinmiştim.) Bir kezle yetinilmeyip ikinci, hatta üçüncü ve belki daha fazla sefer izlenince alınacak zevkin artacağı ve zihni daha fazla eyleme zorlayacak bir film Upstream Color. Ama hikayede evrensel bir algı kurabilmek adına Carruth'un düz bir anlatıyı tercih etmemesi bence filme kattıkları kadar filmden götürmüş. Mesela Thoreau'nun Walden kitabıyla oluşturduğu ve benim film boyunca oksimoronik bir bağ olarak okuduğum imge filmin içerisinde domuzlar ve kurtlar gibi neredeyse oyuncular kadar rol alıyor ve anlatının ayaklarını oluşturmada yardımcı oluyor. Ama bir noktadan sonra Carruth filmi imgeler içerisinde boğarak, üzerine çeşitli şekiller çizilmiş kağıt parçalarını kavanoza atıp sonra kura usulü çektiklerini yan yana dizerek şiirler yazan şairleri anımsatıyor, tek fark, Carruth kura çekmek yerine o rastgeleliği kendi oluşturmaya çalışıyor gibi. Yani ilk izleyişte görülebilecek olan yönetmenin kendini ifadesindeki -ve röportajlarda da altını çizdiği- cümleleri güzel olan ama bunu aktarış formunda evrensellik arayışıyla özellikle belirsizliğe boğulan ve bu sayede izleyiciye yeni cümlelerin içine oturup anlamını yönlendireceği paragraflar verse de o anlatısını kurduğu müphem bağlamlarda bocalayan bir film Upstream Color.
son cümleyle uzatmadan bitireceğim diye uğraşırken beynimin patladığı ve filmin başlangıcındaki kurtlu bölümlerde elma yiyor olduğum için zor anlar yaşadığım dedikoduları asılsızdır,
sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,
Etiketler:
Filmlere Yamuk Bakış
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 tepki:
Yorum Gönder