13 Şubat 2014 Perşembe

Dallas Buyers Club


Mike Leigh'in başyapıtlarından Naked'da Johhny diyordu ki; "Hiç düşündün mü, yani tabi bilemezsin ama, belki tüm lanet yaşamının en mutlu gününü çoktan yaşamışsındır ve geriye sadece hastalıkla dolu bir araf yaşamı kalmıştır?". Johnny doğrudan bunu kastetmiyordu tabi ama, popüler kültüre artık mâl olmuş ve birçok sefer mottoya dönüşmüş "günü yaşa" demenin ne kadar farklı yolu var, değil mi? Ve içerdiği tüm depresifliğe rağmen tamamen farklı ve "kahraman-vâri" iyimserlikteki bir hikayeye de neredeyse hiç potluk yapmadan oturması Johnny'nin o cümlesinin, şaşırtıcı değil mi?


"HIV pozitif çıktın, işlerini yoluna koymak için 30 gün civarı süren olduğunu tahmin ediyoruz." denilen Ron Woodroof'un yaşamak için çabalayış hikayesini anlatıyor Dallas Buyers Club. Daha çok oyunculuk performanslarıyla öne çıkan seyirlik film, düşünülenin aksine gerçek yaşamdan yalnızca hikayenin genel yapısını alıyor ve Ron'ı biraz kahramana dönüştürmeye çalışarak işletiyor olayları. Romantik komedilerden kurtularak son birkaç yılda nefes kesen bir performans silsilesine giren Matthew McConaughey filmin en büyük dayanağı oluyor. Jared Leto'nun trans rolüyse biraz klişe bir tipleme olduğu için filmde çoğunlukla toparlayıcı bir görev görüyor. Ama oyunculuk performanslarını bir kenara koyduğumuzda bir adamın eşcinsellere bakış açısının empati yeteneğine paralel olarak değişişini de işliyor olan film fazla rutin kalıyor. Yani Amerikan liberteryenlerine göz kırparcasına hikaye bazen "şeytani federal hükümetiyle savaşan masum Texas'lı" formuna indiriliyor ki bunun düzgün ele alınamayaşı filmin güçlü olabilecek bir altmetni yiyişi olmuş, ve bence mevcut haliyle gerçekten rahatsızlık verici de durmuş. Bu gibi şeylerle doğru orantılı olarak pürüzleri çoğalan bir seyirliğe dönüşüyor Dallas Buyers Club da; düşüğü yerde sürünmeyen ama övülesi yanlarının da yeryüzünden fazla havalanamadığı bir film oluyor nihayetinde.


Ron Woodroof'un başına gelen en iyi şey AIDS'di demek düşüncesizliğin ötesinde yorum yaparken şansı fazla zorlamak olur. Ama Woodroof'u diğer "redneck" arkadaşlarından ayırıp yaşamının farkına varmasını sağlayan ve hikayesini anlatılmaya değer kılan şey kesinlikle ölümcül hastalığıydı. Yani yaşamın nasıl çözüleceği belli olmuyor, ve söyledikleriyle hep akla gelmeyi başarıyor Johnny farklı bağlamlarda, oysa umursamazdı bile Johnny.

sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,

0 tepki:

Yorum Gönder


 
Sayfa Üst Görseli Marek Okon'un TOWERS OF GURBANIA isimli illüstrasyonudur.

Sinemaskot © 2008. Müşkülpesent # Umut Mert Gürses