83. Akademi Ödülleri'nin majör diye nitelendirebileceğimiz adaylarına ve haklarındaki ilk fikirlerime buradan ulaşabilirsiniz. Tahminlerimdeki değişiklikler de bu başlığın sonunda yer alıyor, Empire'ın tahmin bahsinde bugün yaptığım tahminleri buraya da yazmış oldum böylece.
Bu yılki Oscar'lar 27 Şubat Pazar'ı Pazartesi'ye bağlayan gece, sevimli Anne Hathaway ve James Franco'nun sunumuyla Los Angeles'ta bilmem ne ismindeki büyük ve güzel salonda gerçekleştirilecek. Herkesin bildiği üzere biz de gece saat 1'den itibaren başlayacak özel yayınla CNBC-E ve NTV'den izleyebileceğiz.
Bu sene En İyi Belgesel dalında Exit Through The Gift Shop isimli belgeseliyle aday olan Banksy'nin ödül alması durumunda ne olacağı merak konusu. Yüzünü bugüne kadar hiç göstermeyen Banksy, eğer ödülü kazanırsa ödülü almaya gelecek mi, gelirse nasıl gelecek diye merak etmekteyim elbette ben de, izleyip göreceğiz.
The King's Speech başlığında da yazdığım gibi bu sene sinema adına gerçekten güzel bir seneydi ve Oscar'lar açısından da baktığımızda, bu sene aday olan her bir film geçen seneki filmlerle yan yana anılamayacak kadar güzel filmler. Bu durumun bir göstergesi de bu seneki aday filmlerin yönetmenlerinin de Hollywood'dan daha fazla teklif almasına yol açtı tabi. Bugüne kadar filmlerine bütçe bulmakta oldukça zorluk çeken Aronofsky The Wolverine'i yönetmeyi kabul etti mesela. The Fighter'ın yönetmeni David O. Russell'ın da çekimleri tamamlanmış olan, çekimlerine hazırlanılan ve yeni duyurulan hali hazırda üç filmi var gelecekte. Bunlar dışında da bu aralar sürekli kendisiyle ilgili haberler çıkıyor, isminin anılmadığı yeni bir proje yok diye abartsam dahi abes olmaz.
Geçmişteki törenlere dair bence unutulamayan anları da bu başlıkla beraber bir kez daha izleyip Oscar'ları güzel güzel hatırlayalım.
sean penn candır. konuşmasındaki obama vurgusunun dahi neden güzel olduğu merak edilirse, michael moore'un "capitalism: a love story" belgeseli izlenebilir. You Commie homo-loving sons of guns, size söylüyorum; sean penn başkadır.
Sinemaskot isimli diğer hiçbir site veya blogla bir bağlantım yoktur. Radikal Blog'daki ufak ve gereksiz macera harici 2008'den beri bu adreste yalnız bir blog olarak devam etmekte Sinemaskot. Sonradan çıkan isim benzerlikleri sebebiyle blogun isminin başına mavra olsun diye "öz hakiki has" koymayı düşünmüş olduğum da doğru değildir. Şaka bir yana Sinemaskot ismi cidden patlamış, zamanında bu blogu arkadaşım isimlendirdiği için şimdi ismi değiştirmek istemedim ama durum bu yani.
"Yeah, well, sometimes nothin' can be a real cool hand."
Into The Wild
Frances Ha
Six Feet Under
The Late Late Night Show with Craig Ferguson
"Don't Let The Fuckers Get Ya"
The Sons of Lee Marvin'i temsil eder dersem çok ciddi bir şeyden bahsediyormuşum gibi gelir mi kulağa?
François Truffaut
"Ama sinefiller birer nevrotiktirler. -aşağılayıcı bir söz değil bu- Bronte kardeşler de nevrotikti ve bu yüzden tüm o kitapları okuyup sonunda yazar oldular. Ünlü Fransız reklam sloganı, 'Yaşamı seviyorsan sinemaya gidersin.' diyor, yanlış! Tamamiyle karşıtı; eğer yaşamı sevmiyorsan ya da yaşam seni tatmin etmiyorsa sinemaya gidersin."
0 tepki:
Yorum Gönder