8 Şubat 2011 Salı

Blue Valentine


Bu sene Gezici Festival'de izlediğim Sofia Coppola'nın son filmi Somewhere'le tarz bakımından oldukça benzettiğim bir film oldu Blue Valentine. Pek zannetmiyor olsam da Amerikan bağımsız sineması haricinde böyle bir akım söz konusu mu bilmiyorum, fakat ben izlerken yönetmenlerin kameralarını koyup filmlerinin çerçevelerini belirlemeleri bakımından oldukça birbirlerine benzettim.

İzleyeni rahatlatmak amacıyla yapılan romans/aşk filmlerinin aksine bu film üzerine bir şeyler söylemek için hassas bir konu olsa da en çok rağbet gören aşk konusu üzerine. Yani Jules et Jim'le bir tutulamaz belki ama ondaki gibi bir düşünsel yapı söz konusu; filmin söyleyecekleri var. Artık can sıkıcı bir hal alan klişeleşmiş tespitlerden çok ortaya konulan düşünceler ve seyircisine hikaye üzerinden düşündürttüğü şeylerle ilerliyor film.

Yine alışılmış romans/aşk filmlerinin bir tersten işlenişi adeta ve sadece filmin gelişim evresi için değil konusunun gelişim evresi için de geçerli olan bir durum bu. İnişli çıkışlı grafiğinin hem filmin izlenişine hem de anlatmak istediği konuya son derece olumlu bir etkisi var. İki insanın ilişkisini abartısız biçimde ele alış biçimi zaten birçok şeyi açıklamak için tek başına yeterli.

Kuşağının en iyi aktörlerinden biri olan Ryan Gosling'le beraber Michelle Williams'ın oyunculukları, filmin gerçekliğe ulaşmasını sağlayan ve etkileyiciliğini arttıran etkenlerden. Dean(Ryan Gosling) ile Cindy'nin (Michelle Williams) özellikle otel sekansındaki diyaloglarının da bu gerçekliğe ve etkileyiciliğe katkısı göz ardı edilemez tabi.

Benim tamamen kişisel burun sokuşumun bir örneği olarak, Heath Ledger'in kaybının ardından Michelle Williams bu filmdeki karakterin o yükünü gerçekten çok iyi kaldırmış, buna ayrıca hayran kaldım.

Son olarak, Blue Valentine romans/aşk filmi olarak çok farklı bir noktada duran, şahane bir kurgusu olan çok güzel bir film. Üzerine sürekli konuşulmuş ve konuşulmaya devam edilecek olan bazen güzelleşip bazen cıvıyan bir konuda film, kendi payına düşeni çok güzel anlatmış.

Filmin müzikleri arasında yer almasa da tanrıların grubu Nick Cave and The Bad Seeds'in en güzel albümlerinden biri olan No More Shall We Part'ta yer alan We Came Along This Road'u bir kere de bu başlık altında dinlemek gerek diye düşünüyorum;




sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,

0 tepki:

Yorum Gönder


 
Sayfa Üst Görseli Marek Okon'un TOWERS OF GURBANIA isimli illüstrasyonudur.

Sinemaskot © 2008. Müşkülpesent # Umut Mert Gürses