1 Şubat 2011 Salı
Jean-Paul Sartre
"... ben farkında olmadan, içimde bir yığın ufacık başkalaşım birikir, sonra da günün birinde gerçek bir devrim ortaya çıkar. Hayatıma tutarsız, çelişik bir görünüş veren de budur."
"Kahvede on beş-yirmi kişi var henüz: bekârlar, fen memurları, müstahdemler. Aşevimiz diye adlandırdıkları aile pansiyonlarında tez elden bir şeyler atıştırdıtan sonra, biraz da lükse ihtiyaçları oldukları için, yemeklerden sonra buraya gelir, kahve içer, zarla poker oynarlar. Biraz gürültü de ederler, ama uzun sürmez, canımı da sıkmaz zaten. Var olmak için onların da birlikte bulunmaları gerekiyor."
"Yalnızken insanın içinden gülmek gelmiyor pek. Gördüklerim benim için keskin, hatta yırtıcı, ama katışıksız bir anlam taşıyordu. Sonra bu bütün parçalandı; fenerden, tahta perdeden, gökyüzünden başka şey kalmadı geriye, ama hâlâ oldukça güzeldi bu. Bir saat sonra fener yanmış, rüzgâr çıkmış, gökyüzü kararmıştı: bir iz bile kalmamıştı.
Bunların hiçbiri yeni sayılmaz. Bu çeşit zararsız heyecanları geri çevirdiğim olmadı, hatta tersini yaptım. Onları duymak için biraz yalnız kalmak yeter, inanılabilir olandan tam zamanında kurtulmaya elverecek kadar yalnız olmak. Ama ben, insanların yanı başında, tehlikeyle karşılaşınca onların arasına sığınmaya iyice kararlı olarak yaşıyordum. Bugüne değin işin acemisiydim.
Oysa şimdi çevremde, şurada masanın üzerinde duran bira bardağı gibi bir yığın nesne var. Gözüme çarpınca, "Yeter artık, bıktım!" demek geliyor içimden. Çok ileri gitmiş olduğumu iyice anlıyorum. Bana kalırsa yalnızlıkla uyuşmak kabil değil. Ama böyle düşünüyorum diye her gece yatağımın altına baktığımı ya da gece yarısı kapımın ansızın açılmasını beklediğimi sanmayın. Ne var ki yine de tedirginim, yarım saattir şu bira bardağına bakmaktan kaçınıyorum. Altına üstüne, sağına soluna bakınıyorum, ama onu görmek istemiyorum. Çevremdeki bekârlardan hiçbiri yardım edemez bana; iş işten geçti, onlara sığınamam artık. Bunu iyice biliyorum. Yanıma gelip omzuma dostça vurarak şöyle diyebilirler bana: "Bu bira bardağının nesi var Ötekilerin aynı. Kesme bir bardak, kulplu, üzerinde bel resmi bulunan markası 'Spatenbrau' da yazılı." Bunları ben de biliyorum. Ama başka bir şey olduğunu da biliyorum. Ufacık bir şey. Açıklayamıyorum onu. Hiç kimseye. İşte, yavaşça suyun dibine doğru, korkuya kayıyorum.
Bu sevinçli, akıllı uslu insan sesleri arasında yalnızım. Bütün bu adamlar vakitlerini dertleşmekle, aynı düşüncede olduklarını anlayıp mutluluk duymakla geçiriyorlar. Aynı şeyleri hep birlikte düşünmeye ne kadar da önem veriyorlar. Bakışı içe dönük, balık gözlü, kimsenin kendisiyle uyuşamadığı adamlardan biri aralarına karışmayagörsün, suratları hemen değişir. (...)"
"Evet, Lucie bu. Ama başkalaşmış, kendini kaybetmiş. Delice bir cömertlikle acı çekiyor. Gıpta ediyorum ona. Şurada dimdik duruyor, damga vurulmasını bekler gibi kollarını uzatmış, ağzını açmış, zorla soluyor. Yolun iki yanından duvarların büyüdüğünü, birbirine yaklaştığını, Lucie'nin bir kuyunun dibindeymiş gibi onların arasında kaldığını sanıyorum. Birkaç saniye bekliyorum, kaskatı kesilip yere düşecek diye korkuyorum. Bu olağanüstü acıya dayanamayacak kadar çelimsiz. Ama kıpırdamıyor bile. Çevresindeki nesneler gibi o da taşlaşmış. Bir ara, onun hakkında yanılıp yanılmadığımı, gördüğümün onun gerçek varlığıyla ilgili olup olmadığını düşünüp kuşkulanıyorum.
Hafifçe inildiyor. Gözlerini fal taşı gibi açıp ellerini boğazına götürüyor. Hayır, böylesine acı çekme gücünü kendinden almıyor o. Bu güç ona dışarıdan geliyor... Şu bulvardan. Kolundan tutup ışığa, insanların arasına, pespembe sokaklara götürmeli onu. Orada böyle acı çekilmez, yumuşayıverir, güven dolu halini bulur ve her zamanki acılarının düzeyine iner.
Uzaklaşıyorum ondan. Yine de şansı var. Oysa ben üç yıldan beri öyle durgun bir hayat yaşıyorum ki! Bu acıklı yalnızlıklar bomboş bir katışıksızlıktan başka şey vermez bana. Yola koyuluyorum."
jean-paul sartre, bulantı, can yayınları, istanbul, şubat 2010, s. 15/17/19/20/43/44
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 tepki:
Yorum Gönder