Yönetmen Clio Barnard'ın, Oscar Wilde'ın aynı isimli hikayesinden esinlenerek senaryosunu yazdığı The Selfish Giant, beraber yaşadıkları alt sınıf ailelerinin ve kendilerinin içinde boğuldukları sorunlara bir çıkış yolu arayan 13 yaşındaki iki arkadaşın bu uğurda dahil oldukları hurdacılar ve suçlular ekseninde yaşadıklarını anlatıyor. Böylesine bir senaryoya sırtını dayarken filmin cümlelerinin etkileyici olmaması mümkün değil elbette, hele bir de ele aldığı konu hikayenin esin kaynağı olan Oscar Wilde'ın sözüne paralel olarak yaşamaktan çok yalnızca nefen almaya çalışan hatırı sayılır kesimin yaşamları kenarından geçerken o cümleler daha da bir değerleniyor.
Anlatıyı kuran minimal yaklaşım gerekli olmayan herhangi bir şeyin öne çıkıp dikkat dağıtmasını engellediği gibi filmin akışını da yumuşatıyor ve olası acındırma psikolojisinin önüne geçiyor. Fakat bu, filmin sünüyor olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Çünkü öylesine uzun olmasa dahi izlerken anlatıya dair meraktan çok anlatıyı tamamlayıp bir kenara bırakma isteğiyle final sahnesini bekletiyor film. Bu sebeple de bir yanılsamayla cümleleri yavanlaşıyormuş gibi geliyor, oysa sadece fazlalıksız nitelemesini hakeden şekilde var olan bileşenler yerinde kullanılabilse bu yanlış algıyı da engelleyerek daha değerli bir film haline gelecekmiş The Selfish Giant. Fakat mevcut haliyle de içi sızlattığı için düşünülemeyen kayıp yaşamların hikayelerini öyle ya da böyle hissettiriyor film.
Belki doğrudan bağlantısı yok ama, dolaylı bağlantısını da gözardı etmemeli: n'aber Giddens, Blair nasıl?
sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,
24 Mart 2014 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 tepki:
Yorum Gönder