7 Mart 2014 Cuma

Nor'easter


Kaçırıldıktan beş yıl sonra ailesine geri dönen çocuğun ve olayı araştırmaya kalkışırken bir sırrı ne kadar saklayabileceği kadar inancını da test eden bir rahibin hikayesi Nor'easter, ve aynı zamanda filmin geçtiği Maine'de, yani Birleşik Devletler'in kuzeydoğu kıyılarında etkili olan fırtınaya verilen isim. Film, böyle bir hikayeyi olanca gerilimle işlemesi kadar içerisine girdiği ve kendilerine dair birçok şeyi gizli tuttuğu karakterlerinin sorguları sebebiyle bir fırtınanın ismini de hakediyor doğrusu. İzleyene fazlasıyla soğuk yaklaşarak sunulan tekinsiz hikaye kendi içerisinde zamanla çözülüyor ama son sahneden sonra ortada hala birçok sorunun kalması tanık olduğumuzun öylesine bir hikaye olmadığını daha net ortaya koyuyor. Çünkü inancını sorgulayan ve "neredesin, hiç oralarda mıydın, biliyorum oradaydın değil mi, neredesin?" diye tanrıya seslenirken hala görevi olduğu şeyleri yerine getirmeye çalışan bir rahibin hikayede başlı başına dini temsil ediyor olması kadar senaryonun etrafında döndüğü çocuğun ortadan kaybolmasından önce değil sonra bir şeylerin farkına varan ailenin ise her zaman başlangıç ve en küçük yapı birimi kabul edildiği o melun şeyi temsil etmesi gayet olası, tabii bir de üniformalıların yalnızca poz kestiğini düşünürsek neden filmin ismini bir fırtınadan aldığı çok daha anlaşılır hale gelir.

Tedirgin edici bir film olmayı başarıyor Nor'easter, ve bunun tek sebebi tekinsiz hikayesi değil. Öncelikle yaşanılan çevreyi çok iyi değerlendirmiş ve atmosferin saniye saniye görüntüye yansımasında ekstra katkısı olmuş bir görüntü yönetmenliği var filmin. Ama görüntü yönetmeni Ian Bloom kadar, ilk uzun metrajına fazlasıyla umut verici bir sakinlikte yaklaşan yönetmen ve senarist Andrew Brotzman'ın da katkısı var bunda.

İzlerken son dönemin en iyi TV dizilerinden True Detective'i o hoşnutsuz tavrıyla ister istemez anımsatan Nor'easter; soğuk, yağmurlu ve rüzgarlı bir Ankara akşamüstünde şaşırtıcı biçimde boş bir otobüsle gelinen eve girmek istememenin filmi. Çünkü fırtınanın rutinine alışmış insanlar içerisindeki o çocuğu başka türlü anlatırsınız, ama bu kadar etkileyici olur mu, tartışılır. 

sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,

0 tepki:

Yorum Gönder


 
Sayfa Üst Görseli Marek Okon'un TOWERS OF GURBANIA isimli illüstrasyonudur.

Sinemaskot © 2008. Müşkülpesent # Umut Mert Gürses