5 Şubat 2015 Perşembe

Camp X-Ray


8 yıldır Guantanamo Hapishanesinde olan bir "mahkum" ile gardiyanın ilişkisini anlatan Camp X-Ray, ABD senatosunun 2014 Aralık'ta yayımlamış olduğu işkence raporuna bakınca meseleyi biraz yumuşakça ele alıyor gibi geliyor. Fakat bu biraz da yapımın şansızlığı, zira Obama'nın 2008 seçimlerinde kapatmayı vaadettiği hapishanede neler yaşandığı az çok tahmin edilebilir olsa da resmi bakışın dönemdeki çizgisine ters giderek bunu resmetmeye çalışmak muhtemelen tahmin dahi edilemeyecek problemlere sebep olacaktır. Hali hazırda Zero Dark Thirty ve işkence tartışmaları çok eski değil, filmin kutuplaştırıcı bir konudan insani ve gündelik bir mesele çıkarabilmiş olmasının bile önemi kalmamıştı son kertede bu yüzden. Dolayısıyla rapor sebebiyle filmin henüz yılını doldurmadan haksızca yaşlandığı söylenebilir, ve şahsen bu *talihsizliğin* anlayışla karşılanabilecek bir durum olduğunu düşünüyorum çünkü filmin rapor üzerine verilecek en doğal tepkiye ters gidecek bir tavrı politiği yok.    

Camp X-Ray, "terör" ile mücadele konularında da en iyi kontrol aracına dönüşmüş, tarihin muhteşem kurgusallığı içerisindeki meşhur retorik "iyi adam-kötü adam"ı sallarmışçasına anlatıyor hikayesini. Ancak yaptığı, aynı retoriği daha geniş bir perspektifte ve mevcut cepheleşmenin ötesinde kullanmak. Bu noktada filmin politik damarı apaçık ortada olan ve mevzileşmeyi doğal olarak getiren bir konuda insani bir damardan hareket ediyor olmasının önemi daha net gözüküyor, çünkü söz gelimi güvenlik politikaları üzerine bir kutuplaşmadan veya insancıllığın politikasını sivrilerek savunmadan ziyade mevzunun tamamen insan açısına odaklanıyor yapım. Bu da o meşhur retoriğin milletler, dinler ve bunun gibi saçma pozisyonlardan ziyade birey temelinde kurulmasını sağlıyor. Bu anlamda ortalama Amerikan liberalleri için tam denk düşen bir "apolitik politik" açıya sahip olduğu söylenebilir yapımın ve bunu kulağa ilk anda çınladığının aksine olumsuz bir eleştiri olarak kullanmıyorum, aynı biçimde olumlu olarak da. Çünkü bir meselede tavrın rahatsız veya memnun ediciliği kişisel konumlanmayla nasıl karşılaştığı üzerinden değil bizzat tavrın olgunluğu üzerinden kendisini gösterir diye düşünmekteyim. Camp X-Ray örneğinde ise yine CIA raporuna dönünce görüleceği üzere o zaman zaman fazla dramatize diyaloglar için değil hal, zaman bulmak muhtemelen mümkün olmayacağından hikayedeki bakışın yeterince olgunlaşmadığı öne sürülebilir fakat sığ olduğunu söylemek de haksızlık olur. Dolayısıyla, politik yönden oturaklı bir film Camp X-Ray, en azından kendi hikaye odağı içerisinde. 



İnsan ilişkilerinin zor olduğu kadar tüm meselelerin yumuşama noktası olduğunun bir başka göstergesi oluyor hikayesiyle ayrıca Camp X-Ray. Üzerine gittiği politik ve daha önemlisi insani mesele içerisinde bu duruma odaklanabilmesi de bence ayrı bir takdir noktası. Çünkü keskin cepheli bir tartışmada kişilerin konumunu belirleyen argümanlar işin içine ilişkiler girdiğinde cepheleri görünmezleştirme, hatta yok etme kabiliyetine sahip olabiliyor. Buna rağmen o ilişkilerin nasıl kurulmuş olduğu ve cepheler arasındaki uzaklık birçok tartışmada argümanların gölgesinde yok olan çıkış yollarına dönüşüyorlar. Bir *düşman* olmadan kendisini ortaya koyamayan fikir ve gruplara yabancı olmayan bir dünyada yaşadığımız için bunu bunca kavga gürültüden sonra çözmesi sanmıyorum ki zor olsun insanlığın, sadece kolay olan genelde tercih edilen oluyor. Zira meselelerin çok boyutluluğuna bakmak işleri karıştırmak veya uzatmak olarak görülüyor, "iş bitiren" insanlar lazım, değil mi canlar? Biten iş mi; onu tartışmak da halleri kalan bir zamanda taraflara bırakılsın artık. 

Camp X-Ray, insani açısını görmenin pek mümkün olduğu fakat hikaye için gerekli olan milimetrik ayarı yapmanın pek kolay olmadığı bir konuda ufak ölçülerini iyi yaparak bakan bir film. Meseleye yaklaşımında ikili ilişkiyi iyi kontrol edebilmesi, kurulan insani ilişkinin ve karakterleri denkleştirmenin kritikliğini bozmanın önüne geçiyor. Ve bu da meşhur retoriği perspektif değiştirerek daha farklı açıdan kullanan filmin en güçlü noktası olarak öne çıkıyor, zira cepheler kurulduğu gibi değil ve yok olması gerekiyor ama bu bir konumlanma olmayacağı anlamına gelmiyor; sadece takımlar değil insanlar ortaya çıkıyor; herkesin kendi acısında diğerini boğmaması iyice kritikleşiyor. Çünkü tanımadığımız bir öteki hep varsa da ondan önce tanımadığımız bir kendimiz var, ve ötekinin bir "diğer" olarak varlığı da tüm dramatik ağırlığıyla buraya dayanıyor, salt ötekini tanımak bir şeyi gerçekten değiştirmiyor. 

sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,  

0 tepki:

Yorum Gönder


 
Sayfa Üst Görseli Marek Okon'un TOWERS OF GURBANIA isimli illüstrasyonudur.

Sinemaskot © 2008. Müşkülpesent # Umut Mert Gürses