28 Haziran 2014 Cumartesi
Confessions of a Dangerous Mind
Ünlü televizyon yapımcısı Chuck Barris'in "izinsiz otobiyografisi"nden tuhaflıklar şahanesi Charlie Kaufman'ın uyarlayıp senaryosunu yazdığı ve aynı zamanda George Clooney'in ilk yönetmenlik denemesi olan 2002 yapımı Confessions of a Dangerous Mind, Barris'in bir zamanların çok izlenen TV programlarını yaratırken diğer yandan nasıl bir CIA ajanı olduğu hikayesini anlatıyor. Tabii bu kurmacanın ne kadar gerçek olduğu konusunda CIA sözcüsü Paul Nowack'ın yapmış olduğu "tamamiyle saçmalık" yorumu haricinde bir bilgi yok, zira Barris de CIA için çalışma kısmını ne reddediyor ne doğruluyor. Fakat "acaba gerçek mi?" saplantısından kurtulursak tamamıyla kurmaca olsa dahi bir an bile olsa bu soruyu sordurtabilme başarısı zaten gerçekte n'olduğu sorusunu önemsiz kılıyor. Buna ek olarak zaten Barris, söz konusu programları yaptığı dönemde kendisine yöneltilen eleştirilerden ötürü "insanları eğlendirirken çarmıha geriliyorum ama insanları öldürürken madalya alıyorum" vurgusu yaptığını da söylüyor.
Kaufman'ın senaryolarından aşina olunan şekilde depresif yönü olan bir karakter Barris de, tabii şimdi belirtmekte fayda var ki artık bahsedilen Barris film karakteri olan Barris. Karakterin bu yönüyle yapılan giriş, geriye dönük olaylar anlatımı açısından itici buluyor olsam da etkili oluyor. Hikayenin tam bir seyirlik film hikayesi olmasına ve senaryonun da Kaufman'dan çıkmış olmasına rağmen filme can veren bence Sam Rockwell oluyor. Hak ettiği değeri en az gören oyunculardan biri olan Rockwell her an ekrandaki görüntüsüyle karakteri bu uçuk-görünümlü olaylar zincirinde hem ayağı yere basacak şekilde tuttuğu gibi hem de ilginç kılmayı başarıyor. Ha hikayenin kendisinden ötürü karakter zaten ilginç gelebilir çok kimseye, fakat işin aslı bence öyle değil.
Filmin yapımcılarından Soderbergh'in sık sık beraber çalıştığı ve 21 Grams'dan itibaren Inarritu'nun da filmografisinde görebileceğimiz kurgucu Stephen Mirrione, bir Kaufman senaryosuna uygun kesmeler yaparken filmi fazla biçmiş hissi veriyor. Filmin seyirciyi ağına alıp orada tutma başarışı ve bu sürede keyifli vakit geçirtirken şov dünyasını algılayışımıza da oynayışına rağmen tuzdan öte bir tat eksikliği var. Bu noktada da işte Clooney'in sırıtmıyor olsa dahi hikayeye hakkını da vermediğini düşündüğüm yönetimi kadar kurgunun ve dolayısıyla Mirrione'nin payı var.
Son olarak Barris'in, insanlar kendisinin yazdığını sandığı için çok mutlu olduğu o birkaç cümleyi not etmeli: "Yakın zamanda aklıma yeni bir program fikri geldi; ismi Eskilerin Oyunu. Sahneye elinde içi dolu silah olan üç yaşlı adam alıyorsun. Hepsi kendi yaşamlarına dönüp bakıyorlar ve kim olduklarını, ne başardıklarını, hayallerini gerçekleştirmeye ne kadar yaklaştıklarını sorguluyorlar. Kazanan, beynini havaya uçurmayan oluyor, eve bir buz dolabı kazanıp dönüyor."
Klasik Kaufman, ha?
sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,
Etiketler:
Filmlere Yamuk Bakış
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 tepki:
Yorum Gönder