Zaman içerisinde haklı ve haksız karşıtlığına sığdırılmaya çalışılmış meselelerin taşıyor olması gibi, sürekli konuşan insanların söyledikleriyle bir kazanan belirlemeye çalışmak yersiz olmaktan öte geçmiş üç saati aşkın süreye edilmiş bir saygısızlık olur. Yine de bir ikilemin cenderesine sokmadan duramıyormuş gibi göz önünde beliriyor diğer çıkmazlar; tanıdıklık, yakınlık ve beraberlik mi kalıcı kırgınlıkları arkasından getiriyor; yoksa kırgınlıklar mı yakınlık ve beraberliğe sebep oluyor? Elbette bir tarafta duran keskin bir cevap arayışı olmadığı sürece filmin olanak tanıdığı zihin yoklamaları bunlar, zaten hikaye bağımlılığı da tam bu nedenle değil midir?
Daha önce birçok kez söylendiği gibi, Nuri Bilge Ceylan'ın filmografisinin aksine içinden diyalog taşan bir film Kış Uykusu. Ama bu, filmin akıcılığından ziyade diyalogun bir filmdeki işlevini ve Ceylan'ın önceki filmlerinde neden isabetli biçimde daha az diyalogun olduğunu göstermesi bakımından mühim. Öncelikle film üzerine bahsi en çok geçen bu meseleyi kendi adıma bir kenara koymak istedim.
Ceylan'ın da sunduğu üzere bir "aydın" kritiği olarak görülebilir belki Kış Uykusu. Fakat ilk andan beri aklıma takılan ve tahmin ettiğim atıflara sahipse çok kaba durduğunu düşündüğüm isminin final sekansıyla beraber anlamlanıp filmin üzerine muazzam posterini hatırlatırcasına taç gibi oturması, filmin bu kritiğe sıkıştırılmaması gerektiğini düşündürüyor bana. Belki "aydın" tabirinden hoşlanmayıp nitelemeyi kullanmaktan hep imtina ediyor olmamın etkisi vardır bunda, ama bağlamına göre gayet gelişigüzel durabilecek argümanların hayran kalınası bir sinema diliyle hikayeye yedirilmesi sebebiyle kendisini izlettiren bir film değil Kış Uykusu, ve az önce belirttiğim gibi; bunu düşünmek incelikle işlenmiş filmin ismini oradan silmek olur.
Bir Zamanlar Anadolu'da ne kadar bunu başarabilmiş olsa da bir filmin kıyısından geçtiği tüm meseleler üzerine anlamlı cümleleri olması ve bu meseleleri belli katmanlarda kapatabilmesi beklenemez. Dolayısıyla Kış Uykusu'nun yer yer fazla edebi kaçan cümleleri, mekanın getirdiği kasvetle birleşince filmin kendi sağlığı açısından problemli olabiliyor, fakat karakterlerin çıplaklığı ve canlılığı bu problemleri arkaya itiyor. İşte tam da bu sebeple oyunculuk performanslarından bahsetmek gerekiyor Kış Uykusu'nun. Çünkü senaryosunun düşeyazdığı yerlerde yorumlayışlarıyla onu kurtarıyor oyuncular ve bu nedenle en az senaryo kadar övgüyü hak ediyor oyunculuk performansları.
Üç saati aşan süresine rağmen, bir üç saat için daha iştah açan Kış Uykusu, ilmek ilmek işlenmiş döngüsel bir çıkmazlar hikayesi, ve zarif anlatım nitelemesini belki de son yıllarda en çok hak eden filmlerden birisi. Hikayede çatışmaların somutlaştığı anlarda belki üzerinize cümleler atılıyormuş gibi hissettiriyor olabilir, ama o cümlelerin zihne inişi sinema dilinin etkisiyle o kadar yumuşak oluyor ki estetize görselliğe dalmaya bile fırsat vermiyor.
Son olarak, Melisa Sözen'i büyük perdede yakın çekimle izleyebildiğime göre Barış Bıçakçı'nın artık insanlar güzellik karşısında hüzünlenemiyor deyişine tüm benliğimle karşı çıkabilirim.
sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,
0 tepki:
Yorum Gönder