19 Mayıs 2014 Pazartesi

Slacker

Richard Linklater'ın ilk filmlerinden '91 tarihli başyapıtı Slacker, yönetmenin 10 yıl sonra yazıp yönetip daha büyük bir eleştirel başarı elde edeceği Waking Life gibi ortada tam bir kurgu hikayesi olmadan çeşitli karakterlerin diyalogları üzerinden ilerleyen bir film. Fakat Waking Life'a oranla daha çok 20'li yaşlarda insanların etrafında dönen Slacker, ekseriyetle günlük telaş, endişe, hezeyan ve baskıcı yapı karşısındaki umursayan-aylaklığa odaklanıyor. Yolda yürürken her gördüğü insana kafasında bir hikaye yazan sıkılmış çocuk gibi filmin bir karakterden diğerine atlaması garip bir bütünlük yarattığı gibi gündelik sıkışmalar temalı bir hikaye antolojisi havası da katıyor kendisine. Slacker'ın yalnızca bir diyaloglar karmaşası olmama sebebi de burada yatıyor, çünkü rastgele insanların rastgele konuşmalarıyla bir rutine ve herkesin onu kendince anlayışına dair hikaye örgüsüz bir anlatı oluyor film. Bu anlatıyı oluşturan en önemli bileşenlerden biri de Texas'lı Linklater'ın mekânı kullanışı. Mekânın insan yaşamındaki önemi zaten barizken "mekan kullanımı çok iyi" gibi bir ifade değil bu, daha ötesi; mekân, o kadar fazla karakteri içerisine alan ve en başta konvansiyonel biçimde filmde bulunmadığını söylediğim hikaye örgüsü oluyor Slacker'da. Waking Life'ta gösterişçi duran diyaloglarda eksik olan da böylece daha iyi anlaşılıyor, çünkü yaşamın mekansal bir ifadesi olabildiği için Slacker'ı rahatlıkla Linklater'ın başyapıtı diye niteleyebiliyorum. Ve tabii her zaman kelimeye ihtiyaç duyulmadığının göstergesi olan, sabaha karşı bir otobüsle yeni bir şehre varma hissini resmeden o güzel açılışının da bu değerlendirmemdeki etkisini inkar edemem, sonuçta ilk izlenimin de devamına bağlı olarak değişen bir belirleyiciliği var.

Amerikan bağımsız sinemasının henüz '90'lardaki büyük patlamasını yapmadığı bir dönemde yazıp yönetip yapımcılığını üstlendiği Slacker bir nevi ilk filmi oluyor Richard Linklater'ın. Arada boş atsa dahi nevi şahsına münhasır Linklater'ın çıkışının aslında ne kadar güçlü olduğunun göstergesi yani film; öylesine var olmayan diyaloglarla yaşama dair aylak bir umursamazlığın sinemasının başlangıcı aynı zamanda bir noktada.

Üzerinden neredeyse yaşım kadar zaman geçmiş bir filmi daha sonradan izlemenin güzelliklerinden biri de film sırasında adeta gözüme girince sokulunca bir anda, not düşmek istedim: bir sahnede karakterlerin arkasında bir kamyonda yazıyor: "Ron Paul for President" 1988'de Libertaryen Parti'den başkanlığa aday olup George H.W. Bush ve Demokrat adayın arkasından üçüncü gelen Paul 2008 ve 2012'de Cumhuriyetçilerin başkanlık için aday adaylarındandı ve '88'den bu zamana neredeyse düzenli olarak, ve tabii zamana bağlı olarak ya online ya elden imza toplamalarla başkanlığa aday olması için kampanyalar düzenleniyordu. Şimdi kendisi 2016'da aday olmayacağını söylüyor ama bu sefer de oğlu Rand Paul Cumhuriyetçiler için umut vaadeden adaylardan birisi; klişe lise münazarası konusu vardır ya "sanat toplum için mi, sanat için mi" diye, asıl klişe soru "politika kimin için?" olmalıymış.

sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,

0 tepki:

Yorum Gönder


 
Sayfa Üst Görseli Marek Okon'un TOWERS OF GURBANIA isimli illüstrasyonudur.

Sinemaskot © 2008. Müşkülpesent # Umut Mert Gürses