Larry Brown'ın romanından Gary Hawkins'in uyarladığı David Gordon Green filmi, eski bir mahkumun 15 yaşındaki Gary'ye bir nevi rol model olmasını konu ediniyor kendisine. Joe da dahil olmak üzere, geçtiğimiz üç yılda üç özel yönetmenin üç muazzam filminde çok iyi performanslar sergileyen 1996 doğumlu Tye Sheridan sebebiyle ister istemez akla genç aktörün önceki iki filmi The Tree of Life ve Mud'ın bir harmanı olduğu geliyor Joe'nun. Tersten okunmuş bir Mud hikayesi ve The Tree of Life dokusu elbette Sheridan'dan sonra bu düşüncenin en önemli sebepleri. Fakat tabii ki bu yalnızca filme dair oluşan algıyı daha iyi ifade etmek adına kullanılabilecek bir örnekleme, çünkü Joe kendisini iki filmden de daha farklı konumlandırıyor. Prince Avalanche ile benim için 2013'ün en güzel sürprizlerinden birini yapan David Gordon Green, yaşama dair konumlanışını değiştirmezken yine benzer bir yaklaşımla anlatıyor hikayesini. Yani
sıradan veya
kayıp yaşamlar diye karakterleri nitelendirecekken tedirgin ediyor insanı Green, çünkü kendisinin filmlerinde yaşamın iyelik eki atılmış oluyor ve karakterler tıpkı o an filmi seyredenler gibi bir başlarına sadece duyu organlarını kullanıyorlar. Dozundaki şiirsel anlatım hikayeyi derinleştirir gibi yaparken belki bir an kandırılmışlık duygusu kaplıyor insanı ama sonrasında film devam ettikçe
büyük kabul geleceği için çok da önemli olmuyor bu. Zaten gayet alışılmış bir hikayeyi tedirgin edici bir masal gibi anlatıyor olmak, kandırılma duygusu gerçeğe dayansa bile seyiriciyi memnun edebilecek zemini oluşturuyor.
Joe, an itibariyle izlenme zamanına tam oturan, mayısın-hava-kararsızlığı tedirginliğinde bir huzursuz film; Green'in şiirsel işçiliği ve Tye Sheridan'ın umut verici bir başka performansıyla akla-dangadank-gelmese-dahi-tam-da-unutulamayan-filmler sınıfına girmeyi başarıyor.
sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,
0 tepki:
Yorum Gönder