Kesişen hayatlar üzerine kurulu filmler ilk başta çok hoş gelse de bir süre sonra can sıkıcı olmaya başladılar benim için. Buna rağmen Iñárritu'nun uzun metrajlı üç filmini de hayranlıkla izlemiştim. Biutiful'la beraber Iñárritu kesişen hayatlar tarzındaki filmleri bıraktı mı bilmiyorum ama yine o tarzda bir film yapsa yine hayranlıkla izleyecek olduğumu düşünsem de iyi ki bu sefer bırakmış dedim, hoş çok da büyütmemek gerek, her durumda kendisine, ekibine ve oyuncularına hayran bırakıyor.
Tüm güzel emeklerin yanı sıra o güzel melodilerin de eşliğinde dünyayı izliyorum. Kafamdan geçenler ve insanların yaşadıkları, aynı dünyada yaşayan bu kadar insan ve yaşamları birbirinden çok uzak görünmesine rağmen aslında ortaya koyuluş, varoluş biçimlerinin aynılığıyla irkiliyorum. Düşünceler ve eylemlerin bir buluşma noktaları var mı hala bilemiyor olsam da birbirlerine sözler vermiş gibiler her an. Hepimiz dünyada bir yerlerdeyken evrenin görüntülerini aklıma getirerek düşünüyorum ve farkediyorum, kullanımlarımıza göre tüm anlamını yitirmiş gibi dursa da, gerçek bir boşlukta serbest düşüşteyiz.
Javier Bardem'i izlemek, özellikle de Iñárritu'nun o güzel çekimleriyle izlemek, gerçekten çok büyük bir zevk. Amores perros, 21 Grams ve Babel'den sonra bir güzellik daha zihnimize düşüyor.
Film başlamadan önce Black Swan'ın da fragmanı gösterildi. Daha önce, film henüz hiçbir ülkede gösterime girmeden yayınlanmış olan çok kısa videoyu izlemiştim fakat resmi fragmanı görmemiştim henüz. Onu izleyince Black Swan'ı bir kez daha düşündüm ve bir filmin fragmanı bile böyle bir sanat eseri olabilirmiş, bunu gördüm.
sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,
30 Ocak 2011 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 tepki:
Yorum Gönder