16 Ocak 2011 Pazar

7 (yedi)


Bir kavram vardı. İnsanın ya da herhangi bir şeyin yalınlığından geliyordu. Her şeye konu oldu, hatta arabesk şarkılarda dahi tüketildi. Tüketildi, çünkü Yeşilçam'daki "kötü yola düşme" durumunun varyasyonu gibiydi, zaten o durumun dönüşlülüğünde de kendisi vardı, yani hem özne hem nesneydi, yeri geldi yüklem bile oldu. Her zaman tüketmeyi başardı çünkü dünya evrilirken Victor Hugo deneysel bir mutasyondu belki de. Hem dünya da o kavram gibiydi, o zaten hep bir triplerdeydi. En azından insanlar önceden öyle biliyordu ve sanılanın aksine insanlar geliştikçe öyle olmadığını öğrenmediler; dünya, gezegenler ve çevrelerinde olan bitenler de değişti o öğrenmelerin yenilenmesi sürecinde. Her şeyin mümkün olduğunu söyleyen o harekete geçirme numaralı reklamı yapanlar, güneşe uçmayı akıllarından bile geçirmeseler de, güneşe uçanların güzel küllerini kullandıkları kadar mümkündü her şey, evet.


Ve insanların, filmlerde "hey dostum" diye konuşanlarla, onların o seslenmeleri sonrasında söylediklerini "lanet olsun" diye çevirenler olarak ikiye ayrıldığı zamanlar vardı. Ama sonra o söylenenlerin "lanet olsun" olmadığını anlayanlar çıktı ortaya ve zamanla onlar da kendi aralarında gruplara ayrıldı. Bir de, çevirmenlerin söylenenleri duyunca aynen çevirirlerse alacakları tepkileri düşünüp kendi kendilerine söyledikleri "lanet olsun" bağırış çağırışlarının, o çevrilmesi gereken yere tam uyduğunu farkedip de filmin altına öyle yazdıklarını düşünenler vardı. Çünküsü yoktu, baskı varsa çünkü olmazdı. Aslında o söylenenlerin ve nasıl çevrildiğinin veya o söylenenlerden ne kadar çekinilip korkulduğunun bir önemi yoktu, çünkü, belki farkında olmasalar da, herkes öyle doğmuştu, aynen o söylenilenlerdeki gibi.


Ve yalancı peygamberler vardı, çünkü birileri gerçeğini çoktan yapmıştı ve onlar oralarda yabancıları sevmezlerdi, özellikle de tek başına dolaşanları. Buradaysa biz hiçbirini sevmezdik. Hayır, hayır cehennemin başkaları olduğunu bildiğimiz için değil, cennetin sadece cehennemin bir reklamından ibaret olduğunu bildiğimiz için.


Yazmasaydım çıldırmazdım ben, unuturdum sadece elbet. Çünkü şimdiler -herkes için içindeki o işteşliği barındırmasa da- savaşın çıktığı, hatta çok yakınımızda bir yerlerden dahi füzelerin yönlenip oraya gönderildiği ve insanların ertesi sabah uyanıp işlerine gidip "onu bırak da işimize bakalım" deyip, o ayın kar oranlarını merak ettiği zamanlar. Bense ölmekteyim. Zaten tüm canlılar yaşarken ölmezler bir anda, ölürken sürekli yaşarlar sadece.

fotoğraflar;
1/2, rodney smith
3/4, jean-marie vives

0 tepki:

Yorum Gönder


 
Sayfa Üst Görseli Marek Okon'un TOWERS OF GURBANIA isimli illüstrasyonudur.

Sinemaskot © 2008. Müşkülpesent # Umut Mert Gürses