30 Kasım 2014 Pazar

Ben O Değilim


Sıkışmış bir adamın hayal ederken dahi kendini durduracağı şekilde gelişen olaylarla başka kimlik(ler) peşinde koşuyor Nihat. Tabii benim tesadüfi ve fazla şans eseri olarak addettiğim şey, Pirselimoğlu için yaşamın doğal akışı içerisinde karşılaştığımız durumların yanında hesabı dahi yapılmayacak rastlantısallıklar. Fakat filmin üzerine kurulduğu bu rastlantısal ama döngüsel yapı herhangi bir şekilde olumsuz kabul ettiğim bir şey değil; aksine, filmin ayaklarının yere basmasını sağlayan unsurlardan birisi. Onun ötesindeyse senaryonun tüm filmi taşıma gücünden bahsetmeli sanıyorum ki. Hak ettiği gibi işlenemediği gerçeğini bir kenara bırakabilirsek kendi içerisinde işleyiş ve kendisine yarattığı alanı dolduruşu bakımından hayranlık duyulası bir senaryosu var Ben O Değilim'in. Ancak 124 dakikalık bir seyire sündürülmüş mü demek daha doğru olur yoksa Pirselimoğlu'nun yazdığı şeyin niteliğinin son derece farkında olarak onu filme işlemekten kendisini alıkoyamaması demek mi, bilemiyorum.

Ben O Değilim, yakın dönem yerli sinema içerisinde kendi tadını taşımayı başaran filmlerden birisi. Gerek tüm tempo problemine rağmen her noktasında ortaya çıkarak izleyeni yakalamayı başarabilen filme işlenmiş cümleleri gerekse aynı anda bir kaç mevzuyu bir araya bağlayıp öncülü ve ardıllarıyla bir bütün olarak ele alabilişi övgüyü hak etmenin ötesinde filme olumsuz bir şey söylemek üzereyken duraklama sebebim. Diğer yandan ise tüm bunlara rağmen izlerken bana defalarca saate baktırması uzun planları seven bir sinefil olarak beni ne kadar usandırdığının göstergesi. Filmin sunduğu etkileyici sahneler olsa da o sahneleri bırakıp devam edemiyor olması en büyük problemi sanıyorum ki; ve ziyadesiyle belirleyici de olanı; zira her övgü cümlesinde daha fazlasını söylememem için beni tutan da bu durum. Bunun dışındaysa filmin içerisinde dolandıkça rahatsız eden diğer bir unsur kadın ana karakter. Maryam Zaree'nin hem oyunculuğu hem de dublaj olduğunu tahmin ettiğim, değilse de dublajmış gibi hissettiren ve ne karaktere, ne sahnelere uyup yer aldığı her sekansta izleyenin içinde bir eksiklik bırakan sesi, hali filmi aşağıya çekiyor.

Ne işlediği, ele aldığı mevzulardan ötürü istediğim övgüleri getirebildiğim, ne de o mevzular ve değerini filmde tam kazanamadığı hissini veren senaryo sebebiyle yergiyle koşamadığım bir film Ben O Değilim; ve bu iki arada sanki viraj alan motorsikletlinin dizlerinin hafifçe yere sürtmesi gibi oluyor; düşmüyor ama devam etmesiyle acı da dinmiyor. Hatta filmin en vurucu, ve belki de son yıllarda yerli sinemanın en güzel sekansı olup afişe taşınmış olan sahne filmi nitelemek için kaçamak yol olabilecek nitelikle: o kadar etkileyici, o kadar iyi tasarlanmış ve Zaree'nin replikleriyle söyleyişindeki problemlere rağmen arkadan gelen belgesel anlatımıyla beraber o kadar vurucu olabilmiş bir sekans ki, filmin ne kadar uzasa rahatsız etmeyecek en kritik sekansı olmasına rağmen en kısa kesildiği hissi veren sekansı da aynı zamanda. Bu durumda keyfini çıkarmak için başlanılan yemeğin lezzetinin, tırmanmış beklentiyi, yemeğin fotoğrafının verdiği hissi doyurmayı başaramayınca karnın doymasına sevinmek gibi denilebilir diye tahmin ediyorum Ben O Değilim'den sonra etrafa bakınmak.            

sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,

0 tepki:

Yorum Gönder


 
Sayfa Üst Görseli Marek Okon'un TOWERS OF GURBANIA isimli illüstrasyonudur.

Sinemaskot © 2008. Müşkülpesent # Umut Mert Gürses