20 Kasım 2014 Perşembe

Listen Up Philip


İkinci romanının yayımlanışını bekleyen Philip'in bu sırada kendi kendini ve çevresini yıkmakla meşgul olarak geçirdiği zamana odaklanıyor Listen Up Philip. Dış anlatımı, jazz arka planlı New York sahneleri, münasebetsiz mizahı ve etrafında dolaştığı karakterleriyle yeni bir eski film de denilebilir kendisine zira Woody Allen hala çok özel bir yönetmen olmadığını düşünedursun, kendisi ve tarzıyla doğrudan ilişkilendirilebilecek henüz şimdiden onlarca yönetmen var. Fakat mevzubahis entelektüel sıkıcı beyaz adam dramasının yönetmen ve senaristi Alex Ross Perry, diğerlerine nazaran daha farklı bir noktada duruyor ve Allen'ı sopsoğuk duşa sokup biraz sarsıyor. 

Ana karakter Philip, yazar olmasının ötesinde bir yaratıcı durgunluğa sahip, melankolisiyle boğulmuş bir şehir insanı, tıpkı, bugüne kadar önce ahlayıp sonra yalnızlığını kutladığımız birçok karakterin gerçekle daha ilişkilenmiş hali aslında temelde. Fakat Philip ve biraz yaş almış hali olarak görebileceğimiz idolü Ike değil yalnızca filmin odağına dahil olanlar. Kadın karakterler tolere edicilikleriyle ön plana çıkıyor olsalar dahi, bencil erkeklerin etki alanının dışında bir durgunlukları var onların da. Bu sebeple ilkel davranışlarına rağmen fazla gelişememiş erkek karakterler ifadesini kullanamıyorum Philip ve Ike için, zira narsizmle paslaşan bencilliklerinin ötesinde kalan hüzünleri sanki insanlığa özgü, ve kendileri kadar başkalarına da dert açtıkları aşırı sorunlu yapıları insan olabilme noktaları. Tam da bu noktada belirginleşiyor işte Listen Up Philip'in seyircisine yönelttiği saldırısı; belki sınırlı olsa da belli ayrıcalıklarıyla beraber ufak ufak cümlelerle kaybolmuş ve hareketlerini ne kadar rahatsızlık verici olsa dahi hak gören bir grup insan filmin ana izleyici kitlesi, ve titizce hazırlanmış bir dağıtma planını işlerliğe koyarcasına dalıyor ara-sına(mıza) film. Bugüne kadar çeşitli film ve kitaplarla bu az değer görse de ederi bozduruldukça çoğalan melankolik ve yıkıcı davranış biçimini övgülerle bezerken, böylesine bir sarsıntının tepetalak-da-olsa-her-şey-yolunda bakışına tersten gidip onu itelediği kadar kafasını da hala okşamaktan geri kalmadığını gözlemlemek, bazı şeylerin değişmemesi ve bozukluğuyla varlığını bulduğunu gösteren en sağlam işaret olsa gerek. 


Jason Schwartzman'ı benzeri karakterlerde izlemenin keyfi hiçbir zaman bitmeyecek gibi geliyor bana, ister kendisine yapışmış olsun ister her seferinde yeni bir şeyler olsun rolde, yine de bu tarz karakterlerin sinir bozuculuğunu da sempatikliğini de tam olarak perdeye taşıyabiliyor kendisi. Fakat Schwartzman'ın ötesinde, film düşünüldüğü anda akla gelecek bir yakın çekimle filme ismini koyan Elisabeth Moss'un etkileyiciliğinden daha çok bahsetmek gerekebilir, tam da bu yüzden seyircisine saldırmıyor mu zaten film de? 

Yakın zamanda yerli edebiyatı da esir almış olan kendi kendini odağına biraz fazla oturtmuş yalpalayan erkek karakterler ederi arttıkça değeri azaldığı için fazla bunaltıcı gelmeye başlamıştı bana. Ama tabii sadece gelmeye başlamıştı, yoksa gitgide mitleşmeye başlayan karakterin tekrar ele alınışını izlemeye bu kadar hevesli oluşumu açıklayamam; ancak bu sayede karşılaştığım yaratı, mevzubahis organizmanın mümkün olan en dürüst açıdan ele alınışı olabilir. Öz farkındalığın doğal biçimde getirdiği bıyık altından gülümsemeyle beraber sinsice yüceltme elbette söz konusu ama zaten aksini söylemek ya da yapmak da mümkün olabilir mi? Sonuçta tüm yıkıcılığına rağmen, karakterin sadece varlığı bile gidin diye bağırıyorken konumlandığı her noktada zorlanmamış bir yer açamıyor mu kendisine Philip? Odağımızın kendisi olması bile göstergesi belki söylemeye çalıştığım şeyin fakat odağımızda olması zaten karıştırıyor bahsimizi, çünkü Philip değil, herkesin tutunmak için çabaladığı şey gerçekten kusurlu olan ve aynı zamanda onu tutunulacak hale de getiren. Bu yüzden beklenmedik anda insana kendisini okutturup yoğunluğuna şaşırtan ufak bir hikaye Listen Up Philip, ve göz kapaklarının ağırlığına dayanamayıp yavaş yavaş uykuya dalmak gibi bir film. 

sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,

0 tepki:

Yorum Gönder


 
Sayfa Üst Görseli Marek Okon'un TOWERS OF GURBANIA isimli illüstrasyonudur.

Sinemaskot © 2008. Müşkülpesent # Umut Mert Gürses