15 Kasım 2014 Cumartesi

Boyhood


Ancak onun aklına gelip de yapacağı bir şeydi diyor kabaca, zamanımızın yönetmenden-de-öte'si Steven Soderbergh Boyhood'dan bahsederken. 12 yıllık yapım süreci -haklı olarak- en az film kadar konuşulmuş olduğu için tekrarlamaya fazla gerek yok diye düşünüyorum Linklater'ın akla gelmesi kolay, cesaret etmesi zor fikri üzerinden büyülenmeleri.

Yaşamın, güne etkisi olmayan törenselliğini bir kenara bırakıyor ve daha çok yaşama özünü veren gündelik geçişlere, etkileşimlere odaklanıyor Boyhood, ve kendisine tadını bu veriyor. Çünkü bir çocuğun 6'sından 18'ine gelişi olduğu kadar bir ölüm, bir macera, iki heyecan ve birçok karşılaşmanın da filmi aynı zamanda, yani yağa bırakmadan önce yumurtaları hafifçe çırpmak gibi biraz: sarısıyla beyazı ne tam karışıyor, ne apayrı kalıyor. Yaşamın vasatlığı ekseriyetle olumsuzlanıp kendisine meyleden önerilerin saniyesinde saldırıya uğramasıyla insanların kayboluşuna dair net bir manzara ortaya koyuyor ve Boyhood o kayboluş içerisinde insanların kendilerini fark ettirebilme çabasını efor sarf etmeksizin yakalıyor. Anlaşılması aynı zamanda bir utanç da getirdiği için bir kenara atılıyor ama *daha* arzusuyla şikayet edip hayal kırıklığında buluşuyor insanlar, arabanın camından yolun kenarında bıraktıkları diğerlerini izleyip karşılaşacaklarını merak ederken arada da kaza yapmamak için dua ediyorlar.

Boyhood'un "başyapıt" olduğu konusunda eleştirmenlerin oy birliğiyle anlaşma çabası ve Kenneth Turan gibi daha olumsuza meyleden düşüncelerini dile getirip tepki almamak için filmin eleştirisini meslektaşına bırakan eleştirmenlere denk geldikçe zamana uygunluğu daha iyi anlaşılıyor filmin. Çünkü büyük bir şeyler olacağı düşüncesiyle grand slam'de final maçına yol alan tenisçi heyecanında Mason'ı 18 yaşında bırakırken finalde, aslında geleceği de o ana kadar izlemiş ve grand slam şampiyonluğunun kortta iki eli havaya kaldırma anı kadar kaldığını görmüş oluyoruz; yani bir başyapıta şahit olma heyecanıyla filme yönelen övgü diğer yandan filmin cümlelerine panzehir etkisi de yaratıyor. Bu noktada açıkça belirtmek gerekiyor ki filmin arkasında yatan fikirle beraber gelen yapım süreci filmin kendisinden daha çok etkileyici oluyor izleyenler için. Zira içinden geçtiği zamanların imitasyonlarına ihtiyaç duymadan devam edebiliyor Boyhood ve bu sırada da konu ettiği yakın dönem içerisinde rakamlardan daha fazla bir şeyin pek de değişmediğini yansıtabiliyor, bu sayede ne söylerse söylesin kuru cümlelerden çok daha öteye geçiyor film; zemin fark etmeksizin çizgiler dönüp çemberi tamamlıyor 12 yılda, yaşlanmak aslında bir diğerinin yerini devralmak haline geliyor. Filmin belirgin çizgilerle bölümlendirilmemiş olması da bu döngüyü organik biçimde gösterebilmesi açısından çok yerinde bir tercih oluyor.

Yapım sürecinin getirdiği doğal problemlerle boğuşuyor olmasına rağmen Linklater filmlerinin serin estetiğini taşıyor Boyhood. Mason'ın konuşma ve tavrının zaman içerisinde kurdeleli bir hediye paketinin vücut bulup da süslerine bakarak sardığı bir kutu hala varmış gibi hareket etmesini anımsatmaya başlaması, filmin ilk saatinde kurduğu muazzam yapının finale doğru yokuş aşağı düşüş içerisinde devam etmesinde tek etken değil elbette; odaklanılmak istenene göre tam bir yanlışlar ve klişeler kilerine dönüşebilir yani film, ama Linklater'ın, bir sonraki filmini hep merak ettiğim yönetmenlerden biri olmasına neden olan insani -sıradan temalar, tekdüze karakterlerin rastgele zihin yoklamaları ve büyük anların beklentiler haricinde var olma imkanı bulunmadığı bir yaşam döngüselliği Boyhood'dan övgüyle bahsedebiliyor olmamın da sebebi.

sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,

0 tepki:

Yorum Gönder


 
Sayfa Üst Görseli Marek Okon'un TOWERS OF GURBANIA isimli illüstrasyonudur.

Sinemaskot © 2008. Müşkülpesent # Umut Mert Gürses