29 Ocak 2013 Salı

Zero Dark Thirty


Zero Dark Thirty bu ödül sezonunun en çok tartışılan filmi ve bu tartışmalar hala da devam ediyor. Öncelikle belirtmeli ki film eleştirmenlerinin büyük çoğunluğu filmi resmen kutsuyorlar, hatta filmin gizli politik mesajları olduğunu söyleyen gazeteciler dahi artistik açıdan film için olumsuz bir şey söyleyemeyeceklerini ekliyorlar. Filmin tartışma konusu olan kısmıysa Bin Ladin'in öldürülmesine giden süreçte bir sorgu yöntemi olarak kullanılan işkencenin rolü ve bunun filmde gösteriliş şekli. Ancak tüm tartışma, üzerine olduğu bu mesele kadar basit değil, çünkü film üzerine var olan gruplaşma homojen bir politik çatışma ürünü değil. Ve şahsi fikrim, ortaya konulan argümanların hepsinin sağlam temelleri olmaması da tartışmayı karmaşıklaştıran başka bir şey. Varolan tartışmayı takip ettikten bir süre sonra ulaştığım bu kanı, filme, konusu olan gerçek olaya ve tartışmalara Birleşik Devletler'in dışından bakıyor olduğum için mi bana böylesi zorlama geliyor diye düşünürken Indiewire'da yazan eleştirmenlerden New York'lu Matt Singer'ın filmi işkence üzerinden eleştirenlere cevaben yazdığı şey sorumun konuyla alakasız olduğu gösterdi: "Zero Dark Thirty işkenceyi yüceltmek adına işkence sahneleri içermiyor. İşkence sahneleri var çünkü Birleşik Devletler insanlara işkence yaptı."


Yani konuda durulan tarafı belirleyen bakış açısı. Ve benim baktığım yerden filmi eleştirenlerin çok farklı düşünceleri olduğu görülüyor. Mesela New Yorker'da Jane Mayer filmin işkenceyi etkili bir yöntem olarak göstermesinin yanlış olduğunu söylüyor ve gösteriminden de çok bunun filmde hiç sorgulanmamış olmasına takılıyor, fakat kullandığı cümlelere dikkatle bakınca bu argümanlar, bir nevi Amerikan hükümetinin bunun muhasebesini sonradan da olsa yaptığını ve artık bundan vazgeçildiği için üzerinde bu kadar ve bu şekilde durulmuş olmasının etik olmadığı noktasına varıyor. Atlantic'de Peter Maass ise senarist Mark Boal ile görüşmesinden bir cümleyi öne çıkartıyor: Bu bir belgesel değil; film, dolayısıyla gerçek olaylardan hareketle oluşturulmuş bir kurguya sahip ama her diyalog, her hareket gerçek değil. Ordansa film üzerinden hükümetin ve kurumların kendi bilgilerini sadece belirli kişilere açmasını eleştiriyor ve yönetmen Kathryn Bigelow'la Mark Boal'ın bu sebeplerle doğal olarak CIA'ye yakınsayan bir film çekmiş olduklarını, CIA değil FBI kaynaklı gizli bilgilerle çekilmiş bir film olsa kurumsal farklılıkları sonucunda ortaya çıkan filmin çok daha farklı olacağını, kişisel olarak bir suçlarının olmadığını söylüyor. Ancak yine de Amerika'nın Irak'a girmesine yol açan yanlış bilgilendirmelerinden işkence dosyalarına ve birçok sivilin ölümüyle sonuçlanan saldırılara neden olmasıyla CIA'in, Amerika'ya yönelik tehditlere bir çözümden çok onların sebebi olmasına filmin kayıtsız kalmamış olması gerektiğini ekliyor. Amerika'nın Afganistan, Irak ve Guantanamo'daki işkence uygulamalarını inceleyen Taxi to the Dark Side belgeseliyle Oscar kazanan Alex Gibney Salon'daki eleştirisinde Obama ve Bush yönetimleri arasındaki anlayış ve uygulama farklılıklarının yansıtılmayışını ve filmin sorumlu bir tavırla gerçekleri yansıtmayışını eleştiriyor. Ayrıca filmin işkenceyi etkili bir yöntem olarak gösterdiği yönündeki eleştirileri okudukça, farklı filmlerden mi bahsediyoruz acaba diye düşündüğümde kendi kendime verdiğim cevabı veren ("Bin Ladin'i ele veren bilgi işkence yoluyla değil, işkencenin sonlandırılmasıyla elde edildi") senarist Mark Boal'a da filmin kurgusuna bakılırsa bilginin elde edilmesinde işkencenin etkili olduğu izlenenimi bırakıldığı ve Boal'un bahsettiği sahneye de işkence sonucunda/sayesinde gelindiği cevabını veriyor. Ek olarak, Peter Maass'in CIA üzerinden söylediklerini hatırlatırcasına CIA'in halkla ilişkiler takımı muhtemelen filmden çok memnundur diyor, fakat Connor Simpson'un haberine bakılacak olursa durum tam tersi: CIA direktörü Michael Morell, normalde bir Hollywood filmi üzerine yorumda bulunmayacak olsa da Zero Dark Thirty'den ve CIA'in resmedilişinden rahatsız olduğunu bildiren bir mesaj yayımlamış kurum genelinde. Zaten iş burada iyice garipleşiyor, çünkü başta Bigelow ve Boal'a gizli bilgilere erişim imkanı verildiğini reddeden CIA daha sonra bunu kabul etmişti, dolayısıyla filmi de onaylamış oluyorlar.


Ancak bu argümanlar üzerine benim önemsediğim birbirine direkt cevap niteliğinde olan iki yazı var. Michael Moore Time'da yayımlanan yazısında filmi hem artistik hem içerik açısından tamamen desteklediğini çünkü filmin işkenceyi övmediğini, tersine Bush yönetiminin rezilliğini gösterdiğini ve filmden çıktığında Obama'ya oy vermiş olduğu için bir kez daha doğru bir şey yaptığını anladığını söylüyor. İnsanlara da Zero Dark Thirty'yi mutlaka tavsiye ediyor ve filmin işkence konusunda insanları bilinçlendirdiği eklemesi yapıyor. Fakat tüm bunlar sırasında Moore'un filmde olmayan sahneler üzerinden filmi övmesini, Moore'un film ve olaylar üzerine "yapıcı düşünmesi" şeklinde yorumlayan -ve benim de birkaç açıdan katıldığım- Dave Clennon CounterPunch'da tıpkı Obama hükümetinin yapmadığı gibi Zero Dark Thirty'de de işkence uygulayan hiçkimsenin cezalandırılmadığını, filmin ana karakterinin de direkt gösterilmese dahi işkence uygulamanın ötesinde o yöntemlerle tutsakları öldürdüğünün birçok sahneden anlaşıldığını söyleyip bunun dışında filmdeki diğer sorgulamalarda da direkt işkence yapılmasa dahi tutsakların önceden maruz kaldıkları uygulamaların etkisiyle bilgi veriyor olması gibi filmin belirli sahne ve sekansları üzerinden Moore'un övgüsüne cevap veriyor.


Sonuç olarak Zero Dark Thirty, içerisinde de üzerinde de politik hesaplar olan bir film. Zaten filmin gösterim tarihinin seçim sonuçlarını etkilememesi için 2012'den 2013'e -seçim sonrası 2012 Aralık'ta Amerika'da sınırlı bir gösterimi yapıldı fakat asıl vizyon tarihi 2013 Ocak'tı orada- kaydırılmış olması dahi başlı başına bunun göstergesi. Film bir belgesel olmadığı için gösterilen tepkiler "at üzerinde düşlenen padişahlar"la "onu öyle yalnız ve çaresiz gösteremezsiniz"i biraz hatırlatmış olsa da aslında alakası yok, çünkü bu eleştirilerde senaristle yönetmenin de büyük payı var: film henüz başlarken, filmin gerçek olaylara ve onları birinci elden deneyimlemiş olan insanlara dayandığı uyarısı yer alıyor ve senaristle yönetmen sürekli, filmin bir gazetecilik ürünü olduğunu fakat nihayetinde bir belgesel olmadığını söylüyor. Filmde Bigelow'un Bin Ladin'in yüzünü ve hükümet yetkililerini direkt göstermemeyi tercih etmesi karikatürleşmeyi engelliyor olduğu için takdir ettiğim bir şey olsa da kurgunun gerçekliğe yaklaşmasında büyük katkısı olduğu için şu tartışmalardan sonra pişman mıdır acaba Bigelow, merak ediyorum. Tüm tartışmaların ötesine gelirsek Zero Dark Thirty, yakın zamanı fazlasıyla etkilemiş hem etken hem de edilgen figürlerden birisinin tüm bu olaylar bütününde yine hem etken hem edilgen diğer öznesi tarafından takip ve öldürülme sürecini hiç çekici olmayan bir 157 dakikada anlatıyor. Ortaya çıkan filmin dağınıklığı da belki Bigelow'un Mayıs 2011 -operasyonun tarihi- öncesinde hali hazırda Bin Ladin üzerine bir film hazırlığında olmasıyla açıklanabilir. Bigelow ve Boal'un yaklaşımları sonucunda "elde-silah-yukarda-uydu-bekle-bizi-kötü-adam-bin-ladin" tarzında testosteron fışkıran bir film olmaması sayesinde filmi Jessica Chastain taşıyor, çok da güzel yapıyor, iyi ki yapıyor, ama filmi bir nevi kurtaransa tüm bu tartışmalar oluyor.

Bu arada, filmin koparttığı patırtıyı anlamaya çalışırken edindiğim resimde tartışmayı en iyi yansıttığını düşündüğüm sadece birkaç yazara ismen yer verdim burada, çünkü bir noktadan sonra söylenenlerin çoğu ciddi anlamda birbirinin tekrarını oluşturuyor, ama yine de bu tartışma daha çok uzun sürecek gibi de duruyor.

Tüm bu ciddi yorumların ardından Amy Poehler'ın Golgen Globe'un açılış monologunda söylediğini ekleyerek bitireyim en iyisi:
"Açıkçası Zero Dark Thirty üzerindeki tartışmaları pek takip etmiyorum ama konu işkenceyse, ben James Cameroon'la üç yıl evli kalmış olan kadına güvenirim." 

sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,
ayrıca; jessica chastain'in filmden seçtiğim kareleri bu yazının hazırlanma sürecini de özetliyor. o değil de jessica chastain demiş miydim?

0 tepki:

Yorum Gönder


 
Sayfa Üst Görseli Marek Okon'un TOWERS OF GURBANIA isimli illüstrasyonudur.

Sinemaskot © 2008. Müşkülpesent # Umut Mert Gürses