8 Ocak 2013 Salı

Amour


Sınavdan erken çıkabilirsem vizyonda izlemek istediğim üç filmi de akşama kadar izlerim diyordum bugün için. Sınavdan erken çıkamadım ama kafamda var olan filmleri izleme sıralamasını değiştirip birer gösterim kaydırarak yine izleyebilecektim. Fakat işte bu noktada yapabileceğim en büyük hatayı yaptım sanırım, filmleriyle seyircisinin boğazında bir şeyleri düğümlemek konusunda oldukça başarılı olan Haneke'nin Gezici'de sabah uyuyakalıp kaçırdığım Amour'unu izledim ilk önce. Salondan çıkar çıkmaz istediğim tek bir şey vardı: hiçkimseyle konuşmadan eve gidip uyumak.


 Haneke, iki ay önce The Guardian'daki söyleşisinde -aslında daha önce de birçok sefer benzer şeyleri söylemiş olsa da- filmin açılış sekansıyla ilgili sorulan soruyu, "tüm anlamlar iyi, tüm yorumlar tatmin edici, aralarında seçim yapmıyorum çünkü açıklamalardan hoşlanmıyorum." diye cevaplıyor ve devam ediyor;  "Juliette Binoche'la da Cache'de böyle olmuştu. Oynadığı karakterin iş arkadaşıyla ilişkisi olup olmadığını sormuştu ve filmde o karakterle sadece iki sahneleri vardı. Ben de birisinde ilişkileri varmış gibi diğerinde de yokmuş gibi oynamasını söyledim. Bu cevabımın kendisine yardımcı olduğundan şüpheliyim. Karmaşıklık ve karışıklıklara izin vermeliyiz. Bana bu tarz bir soru sorulduğunda, genellikle, cevabı bilmediğimi çünkü yazarla çok iyi bir ilişkimin olmadığını söylüyorum." Elbette kendisi, filmlerinin aynı zamanda senaristi. Ve tabi birçok  farklı yerde benzer biçimlerde söylediği bu cümleler de, filmleri kadar, Haneke'ye hayranlık duymanın bir başka sebebi. 

Amour, Anne ve George'un evlerinin zorlanan kapısıyla açılıyor, ve sonrasında seyirciler ekrana yansıyor, ara-larında/mızda Anne ve George da var. Ardından o eve tekrar döndüğümüzdeyse farklı zaman dilimleri olmasına rağmen zorlanmış kapı kilitlerine bakarak içeri girmiş amatör hırsızlardan bahsediyor George. Henüz film başlarken kendi tabiriyle seyirciye saldırmaya başlıyor yani Haneke, yalnız film sonrasında bıraktığı etkiden ziyade, bu direkt bir saldırı. Gün geçtikçe bir yandan daha çok yakınlaşan fakat diğer yandan ve aslen daha çok uzaklaşan çift, ölmekte olmanın soğuk bir resmi oluyor. Film, ismiyle beraber bir çiftin etrafında dönüyor olmasına rağmen, belki benim insan ilişkilerindeki uzak konumum ve bu noktadaki statikliğimin de etkisiyle benim için daha çok birbirine belki alışkanlıkla, belki muhtaçlıkla mahkum kalmış iki yalnız insanın her şeye rağmen yaşamak için verdikleri uğraşı temsil ediyor, George'un filmdeki son sahnesi dahi aslında bu yalnızlığın ve ondan kaçmak için çabalayan insan zihninin oyunlarının bir gösterisi gibi. Ama her ne olursa olsun, filmde George'un küçükken izlediği bir filmden sonra yaşadıklarını anlatırken filmi ve filmde neler olduğunu hatırlayamadığını ama yalnızca filmin kendisine neler hissettirdiğini hatırladığını söylediği gibi, Amour da finalinden sonra nefes almayı zorlaştırmasıyla hatırlanacak tarafımdan.

sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,

0 tepki:

Yorum Gönder


 
Sayfa Üst Görseli Marek Okon'un TOWERS OF GURBANIA isimli illüstrasyonudur.

Sinemaskot © 2008. Müşkülpesent # Umut Mert Gürses