10 Ağustos 2014 Pazar

Save the Date


Sevdiğim ender komedi dizilerinden Party Down, erkenden sona ermiş olmasıyla sadece üzmemiş, bir de Lizzy Caplan takıntısı bırakmıştı bana arkasından. Paul Rudd yapımcısı olduğu için izlemeye başladığım diziye birkaç bölümle hayran kalmış olsam da yalnızca Lizzy Caplan için bile izlemeye devam edebilirdim yani. Oradan yanıma kalan takıntı sebebiyle, Caplan'ın pek iç açıcı olmayan filmografisi de aklımdayken, Save the Date'te kendisini görünce -tabii diğer bir sevdiğim komedi dizisi olan Community'den Alison Brie'yi ve yine Party Down'dan Martin Starr'ı kadroda görmemin etkisini de inkâr edemem- filmi izlemem kaçınılmazdı benim için. Ancak, açıkçası, beklediğim sıradan, etkisiz ve rahatsız edici bir romantik komediydi. Karşılaştığım film için ilk sıfat geçerli olsa da diğer iki sıfat tahmin ettiğimden farklı bir yönde doğru çıktı. Çünkü bilindik romantik komedi formülünde senaryoda bazen mecburi görülen karakterlerin tereddütleri Save the Date'de filmin odaklandığı ve görece iyi de bir iş çıkardığı noktayken türün diğer özelliğinden ilişkilerin -baydırıcı- coşkunluğunun benzer yaklaşımla görülmemiş olması filmi farklı biçimde konumlandırıyor.

Yönetmen Michael Mohan'ın henüz ikinci uzun metrajı olsa da iki filminde de gözlemlenecek tema "yetişkin" olmayı reddeden yetişkin bireyler. Yetişkin sözcüğüne yüklenen anlamlar genel itibariyle çizgiyi devam ettirmek olduğu için Save the Date'de Sarah gibi karakterler -veya geçtiğimiz yılın kişisel etki açısından söylersem en güzel filmi Frances Ha'nın Frances'i- bu tanıma tam olarak uymuyorlar. Fakat bahsedebileceğimiz basit bir şımarıklık veya sorumluluktan anlamamak gibi özellikler taşıyan karakterler değil, kendi başlarına yaşamayı başarabilen, bir ölçüde kendilerine yetebilen fakat günümüzün bireye yüklediklerini taşıyamayan veya taşımayı reddeden karakterler. Oyuncular arasında bir uyum sorunu olduğu yönündeki düşüncemi de buradan hareketle bir problem değilmiş gibi görmeyi başarabilirim, çünkü Sarah ve Jonathan dışındaki karakterler Sarah'ın akvaryumda söylediğine uygun düşen, çizgi peşindeki veya onlarla benzeşen ruhsal durumdaki insanlar. Dolayısıyla Sarah'nın belirttiği üzere mutsuzlukları, karakterlerin şu veya bu olaya bağlı olmanın ötesinde problemli duran ilişkilerini açıklayabilir. Ancak bu, performans tutmazlığı ve oyuncuların uyumsuzluğunu olumlamaya çabalamak yalnızca; çünkü bu problem mevcut okumaya istemsiz bir katkı sağlıyor, mevcut okumaya uygun düşen performanslar sonucu ortaya çıkmıyor. Burada belki Sarah ve Jonathan'ı biraz ayırabiliriz, ancak diğer karakterler zaten bu sorunla göze batıp filmi de olumsuz etkilemeye yetiyorlar.

Oyuncuların uyum sorunu sebebiyle diyalogların doğaçlama olarak geliştirip geliştirilmediğini açıkçası bir an düşündüm, hatta birkaç sayfalık, yalnızca yön ve gidişata dair fikirlerin yer aldığı kaba taslak bir senaryoyla filme başlayıp çekimlerde beceremediler mi acaba bile dedim, izlemeden önce filme dair pek bir şey bilmiyor olduğum için. Fakat senarist olarak üç farklı isim görünce ve röportajlarda da doğaçlamaya dair hiçbir şeyle karşılaşmayınca filmin etrafında dolaştığı fikirleri sevmiş olsam da son kertede filmin pek de işlemiyor olduğunu kabullenemediğimi anladım. Çünkü olgun yaklaşımlarla kurulmuş bir filmin tüm olumlu eylemlere rağmen çekim evresinde tutmayan ögeler yüzünden etkisiz bir seyirliğe dönüşmesi bence fazlasıyla sinir bozucu, hele bir de bu film aynı fantezilerin etrafında dönüp duran romantik komedi türündeyse. Bu sebeplerle son dönemde çekim sürecini en çok merak ettiğim filmlerden biri oldu Save the Date de, çünkü jenerikteki tasarımların veya fazla özenilmiş storyboard mu yoksa tamamiyle ekstra olarak ortaya çıkmış çizimler mi olduğunu bilemediğim Sarah'ın çizimlerinin sanat yönetimi kadar özen gösterilseymiş çekim sürecine, ortaya çok daha oturaklı bir film çıkabilirmiş. Mevcut haliyle, yetişme dönemi boyunca övgülerle karşılaşıp belli bir yaştan sonra aslında kalabalığın içerisinde hiç de bir bok olmadığını anlayan yığınlar içerisindeki insanlardan biri gibi bir film Save the Date. Bu kadar cümleyi ise görmek için çabaladığım potansiyeli sebebiyle hak ediyor mu; analojide atıf yaptığım hepimiz için de geçerli olduğu üzere: evet.

sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,

0 tepki:

Yorum Gönder


 
Sayfa Üst Görseli Marek Okon'un TOWERS OF GURBANIA isimli illüstrasyonudur.

Sinemaskot © 2008. Müşkülpesent # Umut Mert Gürses