Filmin ilerleyişi biraz kopuk, bu hissedilen atlamalar sebebiyle de, daha uzun sürede ve daha tatmin edici bir film olacakken kısa bir akıl yoklaması görevi üstleniyor film. Kopukluklar, bahsettiğim son sahneye hazırlığın bir getirisi tabii, fakat incelikli diyaloglar arasından geçerken ve James'in hem iç hem dış mücadelesiyle beraber çevresinin bunlara etkisini izlerken, bir anda final jeneriğine gelince ister istemez düşünülüyor; bu anlatı iki, hatta üç saatte daha tatmin edici bir tat bırakmaz mıydı diye. Uzun filmlere karşı herhangi bir olumsuz düşüncem olmasa da, filmlerin sündürüldüğü ve haddinden uzun sürdüğü düşüncesi genelde daha fazla dillendirdiğim bir şeydir, fakat Calvary'de hem daha uzun süreye yayıldığında çok daha etkileyici olacak materyaller var, hem de mevcut sahnelerdeki incelikle aralarında kalan boşluklar da dolsa çok daha derine inebilirdi film diye düşünüyorum.
John Michael McDonagh, kardeşi gibi, ikinci uzun metrajıyla tek atımlık bir yaratıcı olmadığını gösterdi. Şimdiden John Michael'ın yeni bir kara komedisi ufukta görünse de Martin McDonagh'ın yeni yaratılarını da yakın zamanda görmeyi umuyorum. Son dönem İngiliz yönetmenlerin hayran olduğum kara mizah anlayışlarına ve filmlerine doyamadığımı, ve Brendan Gleeson'ı yine bir McDonagh filmi olan The Guard ile Calvary'de olduğu gibi hep kameranın odağında daha fazla izlemek istediğimi de söylemeliyim.
kelly reilly kelly reilly diye tezahürat yapma evresindeyken bernard olan dylan moran'ı görmek de varmış..
sevgi, saygı ve tarz bilumum duygularla:;,
0 tepki:
Yorum Gönder