Neden çırpınıyorsun ki? Hayır, gerçekten? Patinaj çekmekten neden böylesine bir zevk alıyor herkes? Sen de sizle karışıyor hitapda ama bazen haklı oluyor işte böyle insan. Belki anlaşılamıyor bir şekilde, belki fazla basit, belki de tamamen farklı bir sebeple; yine de garip gelişim dönemi hikayeleriyle bu kadar karıştırması insanların. Hani "coming of age" diye nitelenen o tema çok özeldir insanların günlük yaşamda ona denk gelen ifadeleri kullanım biçiminin aksine, belki bu örnek başlı başına açıklıyor da olabilir durumu. Ama mümkünlüğü bilmek gerek; hele bir dönemin coşku simgesi swastikaların bu derece tepki çekebildiği bir Berlin zamanındaysa hikaye, belki yerinden oynatmaz ama ufacık bir sarsıntı da yaratmaz mı filmler?
Niko üniversiteyi bırakmış Berlin'de kendince yaşarken dahil oluyoruz yaşamının pekçe kısa ama özet sunabilen bir bölümüne. Sigarası hep olsa da hiç ateşi yok Niko'nun, tesadüf o ki yaşamına dair en büyük arzusuysa kahve içebilmek. Yani dönemin ruhu değişmiş, dolanan hayelet artık Travis Bickle'ın fakat şimdi her kıta üzerinde. Hemen hayalet kısmına girdim çünkü Frances Ha'nın Alman kardeşi gibi Oh Boy, tabi Avrupa'dan göçü bir yıl kadar sürmüş eskinin şartlarıyla, yapım yılları farklı yani. Frances Ha'nın ilk göze çarpan atfı Fransız sinemasınayken, Oh Boy'un kendi kıtasını pas geçerek Yeni Dünya'ya gitmesiyse benim çok hoşuma giden bir durum; her hasta başka bir yerde acısını dindirmeye çalışıyor yani Baudelaire'i hep olduğu gibi hatırlarsam.
Film boyunca Niko'nun çatışmaları ve dalgayla kavga etmeyişi, nerede olduğu söylenemese de nerede olmadığını söyleyebilmek adına çok iyi resmedilmiş. Yani karakter yapısına da uygun olarak ortalıkta öylesine gezen bir boş portre izlemiyoruz ve zaten filmin hem anlatısını hem de kendisini özelleştiren şey bu oluyor. Çünkü sadece sigara ve kahve detayları bile Niko karakterini sağlam bir temele oturtmaya yetecekken çevresiyle olan çatışmasının da farklı özne ve nesneler dahilinde anlatımı Oh Boy'un böylesine naif ve güzel bir karakter filmi olmasını sağlıyor. Filmde gereksiz duran en ufak bir şeyin olmaması bir yana, tıpkı çocukların geometrik şekilleri doğru boşluklardan geçirmeye çalıştığı o oyun gibi, her şeyin bir noktada yerli yerine oturduğu, her detayın bağlamına anlam kattığı bir film Oh Boy; ve tabi yılın en iyilerinden.
jazz eşliğinde, kontrast ayarı yüksek ama ondan bağımsız siyah-beyaz bir yaşama;
sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,
0 tepki:
Yorum Gönder