1 Nisan 2011 Cuma

Kaybedenler Kulübü


2007 yılında Nick Cave'in "And the Ass Saw the Angel" kitabının "Ve Eşek Meleği Gördü" çevirisi sayesinde tanımıştım Altıkırkbeş'i. O günden beri bir şekilde takip etmeye çalışıyordum, orada burada kitaplarını arıyordum. 1-1,5 yıl kadar önce, belki daha az belki daha çok, Şenol Erdoğan ve Kaan Çaydamlı'yı dolayısıyla Altıkırkbeş'i Facebook aracılığıyla takip etmeye başladım, ve bu sayede de daha oyuncu kadrosu belli değilken film fikrinden haberdar oldum, bana da öyle gelmiş olabilir ama bir şekilde çekimler bile başlamadan haberim oldu yani. (Yazar burada filmi sahiplenmeye çalışıyor.)

Bu zamanlar belki çok duyulacak bir şeydir, "... ben programa yetişememiş olsam da..." gibi sözcüklerle bezeli cümleler. Benim için de benzer bir durum söz konusu tabi, dinlemek bir kenara benim için uzun sayılabilecek bir süredir bir Altıkırkbeş okuru olsam da radyo programına dair pek bir şey bildiğim yoktu. Neyse ki artık iyi kötü programın bazı kayıtlarını edindim ve dinleyeceğim.

Film ilk dakikalarıyla sizi içine alıyor ve bir muhabbet başlıyor. Kendisini izletebilmesi bir yana, çok güzel senaryosu, oyunculukları, yönetmen becerisi, müzikleri ya da uzun uzun saymak yerine, bir filmi oluşturan hemen hemen tüm ögeleriyle bambaşka bir zaman sunuyor bize. Ama Şenol Erdoğan konuşurkenki altyazılara ayrıca değinmek gerekiyor sanırım, ya da "Ne Kulübü Lann!"a. Neyse belki de filmi izlemeyenler için bu kadar yeter, ya da izleyenler için de. Ama asıl olan, sahaf görünümlü yerlerde, ya bulursam, umuduyla Altıkırkbeş kitapları ararken soruyu her tekrar edişimde duyduğum bir anlık heyecan filmin tümüne yayılmış bir histi. (Ankara'da daha sonra buldum tabi gerçek sahafı)

Çok özel ve güzel şeyler yazmak istedim ama bir şekilde olmuyor, insan kendisini bu kadar yakın hissedince. Daha önce I Vitelloni'yi izledikten sonra söylemiştim sanırım; bozuk bir radyo umut, istediği zaman açılıp istediği zaman kapanan diye. Belki de doğruydu o cümle, bilemiyorum, kesinliğe yaklaştıkça uzaklaştığım birçok şey gibi.

Bugüne kadar izlediğim filmler içinde, berbattı gibi ifadeler kullandığım film pek fazla değildir. Çoğu film bir yönüyle mutlaka yakalar beni ama gerçek anlamda hayran kaldığım film de azdır. İşte Kaybedenler Kulübü de onlardan biriydi. Çoğu yerde gösterimdeki en iyi film gibi ifadeler okuyor, duyuyorum. Bence abartıyorlar; Kaybedenler Kulübü, yerli sinema tarihinin en güzel filmlerinden biri. Belki kullanmaktan pek hoşlanmıyorum bu ifadeyi ama, -ve nice filmler gibi yanlış anlaşılmasından da korkuyorum- gidin izleyin bu filmi sinemada. Sinemada izlemesi ayrı keyif, daha sonra tekrar tekrar izlemesi ayrı bir keyif olacağını düşünüyorum. Filmiyle, kitabıyla, müzik albümüyle ve umuyorumki yakında gelecek olan DVD'siyle Kaybedenler Kulübü çok özel bir yere sahip. İyi ki varmışlar, iyi ki gerçek anlamıyla olmasa da bir şekilde sevilen o güzel şeyler aracılığıyla tanışmışız.

Mehmet Öztekin ve Kaan Çaydamlı'yla yapılmış bir röportaja ulaşmak için sizi buradan alayım.

sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,

0 tepki:

Yorum Gönder


 
Sayfa Üst Görseli Marek Okon'un TOWERS OF GURBANIA isimli illüstrasyonudur.

Sinemaskot © 2008. Müşkülpesent # Umut Mert Gürses