20 Temmuz 2015 Pazartesi

Griff the Invisible



Süper kahramanları sıkıcı ama onların maceralarını eğlenceli bulan birisi olarak Marvel filmlerinden sıkılıyor olmam benim problemim değil -merhaba Dan Harmon, ben de seni seviyorum-, öncelikle bu konuda anlaşmalıyız. Çünkü Griff the Invisible, o filmlerin etrafında dönen ama o filmlerden çok farklı ve özel olan şeylere dokunan ve son dönemde daha fazla çeşidini gördüğümüz güzelliklerden biri. Süper kahraman olmaya özenen, bu uğraşta olan veya herhangi birisine olan hayranlığıyla yaşamın tek bir şekilde yaşanmayacağını gösteren karakterler etrafında dönen hem film hem çizgi romanların son dönem ana akım sinemadaki dalgayla beraber biraz daha görünürlük kazanması gayet olağan bu açıdan. Avustralya'lı Griff the Invisible da bunun keyifli örneklerinden biri, fakat bir farkla: doğal olarak beklenecek geek ögelerden daha baskın olarak, biraz da o yönü meşrulaştırmak adına, favori temalarımdan olan bilindiği-şekliyle-yetişkin-olmama ya da yaygın ifadesiyle *büyümeme* anlatısıyla gerçekliğe dair bir sorgu ilgi odağına oturuyor. Bu anlamda mantıken bir süper kahraman filmi olsa da aslında değil de aynı zamanda.  



Griff, sıkıcı bir işte çalışan sıradan bir insan olmamayı gerçekliğe karşı olan savaşıyla sağlıyor. Kendisini nicel olarak belirlenen *doğru* ve *gerçek* ile temas halinde tutmaya çalışan abisi Tim ve savaş teçhizatlarını aldığı dükkan sahibi haricinde herhangi birisiyle gönüllü olmaya meyleden bir ilişkisi olduğunu söylemek güç. Burada Griff merkezinden anlatılsa da hikaye onu gerçekten anlatılası yapan Melody karakteri olduğu için sanki bayağı pazarlama afiş ve afiş yazısından daha çoğunu hak ediyormuş gibi geliyor bana, belki bunu bir olumsuzluk olarak yazabiliriz filmin genel itibariyle basmakalıp tutumunun yanına. Fakat basmakalıplık veya o abartılı duygusallık belli açılardan bir ölçüye kadar değerli bir şey sanki, çünkü alay ve şüpheciliğin kinizmden ziyade sinizme kaydığı bir zamanda bireyi aklı selim tutabilecek şeylerden birisi bunlar. Tabii burada kinizm ile süper kahramanlığı veya en azından onun çevresinde belirlenen kültürü yan yana koymayı da akla yatırabilmek gerekecek, fakat görülmesi gereken şu ki bugün var olan kinizmin kendini besleyeceği şeyler ve nefes alacağı yaşam alanı bu çerçevede olmak durumunda, kategorik olarak bakmamak gerekiyor zira. Ama işte afişin süper güç ilişkili cümlesi anlatıdaki gibi oturmuyor, artık film üzerinde sakil durmaya başlıyor, ki zaten son 5 yıldır sevdiğim filmlerden hangisinin pazarlanma şekli içime sindi, o da ayrı bir mevzu.

  

Gerçeklik dediğimiz şey onu ne kadar fazla insanın kabullendiğine bağlıysa, yani gerçeklik temelde bir kabullenme meselesiyse, -ki bence öyle, aa merhaba Lyotard- Griff the Invisible buna dair bir hikaye sunmada başarılı. Evet, tahmin edilebilir, ama bu tarz bir anlatı zaten bakış açısı biçmekten ziyade kendini tatmin için var olabilir. Bu yüzden de aslında yetişkinliği mesele edebilen insanlar için daha değerli olabileceği fikrindeyim. -Ama gerçek anlamda büyüyememiş insanlarla büyümemiş insanlar arasına da bir ayrım koymak gerektiği düşüncesindeyim, yani evet, yine bir denge durumu söz konusu; bunu ayrıca belirtme gereği duyuyorum çünkü genç olma diye bir şeyin pek yaşanma imkanı olmayan bir ülkedeyiz, dolayısıyla favori temalarımdan birinden bahsederken kurduğum cümlelere yapabileceği çağrışımlar açısından dikkat etmeye çalışıyorum.- Çünkü sözünü ettiğim banal ögeleri ancak öyle birisi yerine yerleştirebilir gibi, zira öbür türlü tıpkı The Giant Mechanical Man muamelesi gösterilecek bir filme döner Griff the Invisible, ha bir başka eğlenceli filme göz kırpmış olur, kötü olmaz belki ama aralarındaki o ince ayrım da gözden kaçar, zaten afişe takma sebebim bu: Griff the Invisible iki insanın aşk hikayesi değil; her şeyden önce bir gerçeklik meselesi. Burada iki insanın işlevi yorum gücünü göstermek adına önemli yalnızca ve bu sebeple de iki insanın hikayesini değil mefhuma dair genel bir hikaye sunma beceresine sahip. Fakat nihayetinde, tüm tadına rağmen bir dondurma gibi süresi var filmin de, yiyebildiğin sürece sıcağa karşı tatmin ediyor ama sonra yine derme çatma bir serinlik ihtiyacında bırakıyor izleyeni, oysa özel filmler hep kalırlar. 

sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;, 

0 tepki:

Yorum Gönder


 
Sayfa Üst Görseli Marek Okon'un TOWERS OF GURBANIA isimli illüstrasyonudur.

Sinemaskot © 2008. Müşkülpesent # Umut Mert Gürses