The Player'dan bahsederken ilk söyleyeceğimiz cümle "merhaba Hollywood, nasılsın?" olabilir sanırım. Hatta işi daha da ileri götürüp -ucundan Mazhar Alanson'a atıfta bulunarak- "merhaba Harvey, sizinkiler nasıl?" da diyebiliriz. En azından ben böyle yapıp sonra sebepsizce gülüyorum.
The Player, reddettiği bir yazar tarafından tehdit edilen stüdyo yapımcısı üzerinden doğrudan ama incelikli olabilen bir Hollywood eleştirisi sunan bir Robert Altman filmi. Altman'ın benim Nashville'de hayran kaldığım fazla karakteri hikaye içerisinde kontrol edebilme becerisi daha Tim Robbins odaklı bir film olsa da The Player'da da gözlemleniyor. Fakat The Player'da asıl hayran kaldığım şey Michael Tolkin'in kendi kitabından uyarlayarak yazdığı senaryo ve Altman'ın bunu ele alışındaki yoğunluk. Çoğunlukla bu "içerden eleştiri" filmleri ister istemez fazlasıyla karton durur çünkü genellikle hep bir şeylerin etrafından dolaşılmak durumunda kalınır. The Player ise izleyiciyi direkt olarak hikayenin içerisine bırakmayı başarabilen provası bir, çekilmesi yarım günü alan 8 dakikalık açılış sekansından sonra hikayesine yön verip onu çeşitli yan elementlerle etkili biçimde derinleştiriyor ve filmin bütünlüğünü sağlayan şahsen zekice bulduğum final bölümüyle de son noktayı koyuyor.
Mevcut ve bilinen Hollywood eleştirisinden öte Altman'ın filminde benim en çok hoşuma giden şeyse, sıradan veya şaşaalı olması farketmeden çerçevenin arkasında kalan yaşamın ve bahtiyar tabloyu oluşturan renkli değil kirli paletlerin hikayenin merkezinde olması. Çünkü biliyorsunuz, Bahtiyar yalnızca kod adı. Ve benim uzaktan gelen yorumumun aksine filmin kendisinin de söylediği gibi: "Filmler, şimdi her zamankinden daha fazla!"
sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,
19 Nisan 2013 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 tepki:
Yorum Gönder