9 Nisan 2013 Salı

American Splendor


Harvey Pekar, sıradanın numarasını yapmayan birisi. O yüzden Letterman'a çıktığında alay konusu oluyor zaten, veya bu sebeple bugün ben adını duyduğumda aklımda oluşan imaj hayran kalınası oluyor. Cleveland'da yaşayan ve sürekli yürüyen bir dosya memuru, aynı zamanda da bir koleksiyoner Pekar, biraz suratsız ama insanların söylediği gibi kötümser değil, sadece palyaçoluğun yalnızca bir iş olduğunun bilincinde. Aşırı heyecanlanıyor ve sesini yükseltmekten kaçınmıyor, hatta bu yüzden sesiyle ilgili bir problemi de var, yani yapay değil gerçek bir görkemli yaşam aslında onunkisi. Denge sözcüğünün hep yanlış yorumlanması kadar açık bir şey bu, çünkü sorunsuzluk değildir devam etmenin şartı. Her neyse, Pekar'dan sapmamalıyım; kendisi de benim düşündüklerimle paralel olacak ki, çizme becerisi gelişmiş olmasa da o yazıyor yaşadıklarını ve ilk önce Robert Crumb sonra da başkaları çiziyor onun bugün tanınıyor olmasına neden olan çizgi romanları. Sonra o çizgi romandan uyarlama bir tiyatro oyunu oynanıyor, sonra da işte 2003 yapımı filmine kadar geliyor olay.

Filmlerde mükemmellik arayan birisi değilim ben, bahsettiğim denge de biraz bununla alakalı. American Splendor'da da filmden çok Harvey Pekar'dan bahsetme sebebim bu, zaten bence filmin varlık sebebi de bu. Ama konunun öte yanını da eksik bırakmamak gerekirse, öncelikle filmin belgesel ve drama harmanını çok iyi tutturduğunu söylemek gerek. Böyle durumlarda çoğunlukla rahatsız etmemesi, anlatıyı bölmemesi yeterli olur ama American Splendor bu konuda rahatsızlık vermemenin ötesinde keyif veren bir iş çıkarmış. Bunun dışında Paul Giamatti her zamanki gibi hayran olunası, zaten kendisinin en küçük rolünü bile izlemek keyif veriyor. Toby Radloff'un filmdeki tiplemesi biraz rahatsız edici, her ne kadar Judah Friedlander konuşma biçimini gayet başarılı şekilde kopyalayabilmiş olsa da yine de Toby'nin kendisini gördükçe Friedlander'ın tiplemesi rahatsız edici bir karikatürizasyon olarak kalıyor. Son olarak da Hope Davis sanki rol için gereğinden fazla çekici, elbette aslına sıkı bir bağlılık beklemiyor olsam ve böylesi rahatsız edici olmasa da izlerken gözüme batan bir şey oldu bu.

Uzun süredir kafamdan kazınmayan bir cümleyi normalde olduğundan daha fazla döndürmeye başladı American Splendor, zaten o yüzden ne zamandır izlediğim hiçbir filme dair not tutmazken günler önce izlediğim bir filme böylesine geri dönüş yapma gereği duydum: "anlayacak bir şey yok, ne hissediyorsun?"

sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,

0 tepki:

Yorum Gönder


 
Sayfa Üst Görseli Marek Okon'un TOWERS OF GURBANIA isimli illüstrasyonudur.

Sinemaskot © 2008. Müşkülpesent # Umut Mert Gürses