6 Ekim 2011 Perşembe

The Clockwise Witness*



Bir anı ya da anlar bütününü böyle anlatamıyor olduğum için belki kendimi bir balıkçı teknesiyle açık denizdeymişim gibi hissediyorum. Veya denizle gemi metaforu yaşam için o kadar uygun ki zihnime takılan herhangi bir melodiyi kendi kendime mırıldanıp yankısını bekliyorum. Melodiler, filmler veya birkaç satır. Yaşam aslında bunlarla geçiyor, her şeye bunlarla anlam yükleniliyor. Yani başka nereden bilebilirsin ki o anın ne olduğunu, o an hissedebilirsin ama o hissi tekrar nasıl hatırlayabilirsin ki? Mathilda Léon'a karnında hissettiği düğümün geçtiğini söyleyip onu bir şeylere yorarken anlamlanıyor o his, çünkü o zaman aslında ne anlama geldiğini gerçekten bilmiyor olduğumuzu anlıyoruz. Nathaniel her zamanki gibi haklı yani Nate 'e, aslında ne olduğunu biliyormuşuz gibi yapıyoruz sadece, derken.

Mesela Tony vardı, etraf mutlu palyaçolarla dolu diyordu ve hepsinin kafasını koparmak istiyordu. Henry çok umursamıyordu ama sadece etrafında onları istemiyordu, hatta mutlu palyaço olması gerekmez, Henry mutsuzları da istemiyordu. Çünkü yine Nathaniel haklıydı: "Şununla yüzleş evlat. Bu dünyada iki tür insan var. Biri sen, diğeri senin dışındaki herkes. Ve bu ikisi hiçbir zaman buluşmayacak"


Arturo n'apayım diyordu, olmuyor. Kopuyordu bazen her şeyden ama geri dönüyordu sonra, zaten yaşam çoğunlukla sadece bundan ibaretti. Kendi kendine savaşıyordu bir şeylerle, gitmek istiyordu bazen belki sadece bir çıkış arıyordu ama en sonunda parka gidip kitap okuyordu, o güzel insanlarla geçiriyordu vaktini. Zaten hepimiz bir şekilde bekliyorduk, herkes bekliyordu. Nerede olduğu hiç önemli olmadı çünkü dünyanın dönmesi önemliydi bir şeyler anlatmakla yükümlü olanlara göre, dünyanın bizimle beraber dönüyor olduğu gerçeği değil. O uzaktan çekilen fotoğraflarda görünmüyorduk ve evren karanlıktı elbette, ama sanılanın aksine karanlık her şeyin üstünü örtmezdi. Aksine her şey ortada ve açık olduğu için karanlıktı, ve sonu olmayan gece bu yüzden güzeldi.



O melodileri Cure isminde bir grubun yaratıyor olmasıyla yakından ilişkiliydi birçok şey. Belki o her güzel melodi, sahne ve satır bir intiharın tezahürüydü. Çünkü Wilbur hala yaşıyordu her şeyin sonunda, çünkü Wilbur hala yaşadığı için o kadar güzeldi, çünkü hisler ve fikirlerdi insanı nefes rutinine derin derin ve içini tırmalayarak da olsa devam ettiren, n'olduğu ve n'olacağı sadece birbirini takip ettiği sanılsa da aslında bilinemeyen o gece ve gündüz döngüsünün bir parçasıydı. Çünkü yaşam bir umut döngüsüydü bir denizin ortasında. Ve umut bozuk bir radyoydu, istediği zaman açılıp istediği zaman kapanan, frekansları iç içe geçmiş olan.

Süreya, bir elinde kadeh öbürünü yarasına bastırır diyor Uyar'a ithafen. Çünkü Uyar'ın içinde hep bir yara, her zaman bir yara. Ama Charles daha çok sorun için söylüyor, onun zamanı için değil; her nerede değilsem orada huzurlu olacakmışım gibi geliyor.

Nasıl biteceğini zaten biliyorsun en azından sanıyorsun ama Nathaniel tamamen başka bir zamanda tüm o aldırmazlığıyla yine etkiliyor: Ya öyleyse!
- It can't be so simple.
- What if it is?



* the clockwise witness, DeVotchKa


sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,

0 tepki:

Yorum Gönder


 
Sayfa Üst Görseli Marek Okon'un TOWERS OF GURBANIA isimli illüstrasyonudur.

Sinemaskot © 2008. Müşkülpesent # Umut Mert Gürses