Yaşam bir kabullenme biçimidir. Ne ve kim olmadığını kabullenirsin önce. Soğukta yürümek gibidir biraz da. Kaşkolun olmadığını kabullenirsin önce, ve bazen hızlı yürürsün, yürüdükçe terlersin. Hava soğuktur, herkes üşüyordur ama sen terliyorsundur. Durmazsın, terlersin. Yavaş yavaş yanakların üşümeye başlar ama, her şey önce suratta başlar çünkü. Önce suratın donar, beklemediğin bir şey duyunca. Sonra ağzın aşağı doğru bir yay oluşturur. (bazı kalıplar gerçektir.) Üşümek de yüzden başlar, bu yüzden. Yavaş yavaş tüm vücuduna yayılır, ve en sonunda donarsın. Uzun bir uykuya daldı diye anlatır bazıları küçüklere bunu. Korkar diye düşünürken aslında daha büyük bir problemin içine bırakırlar o küçük çocuğu. Ya bir gün kendisi de o uykuya dalarsa? Ya da çevrelerinde olmayı sevdiği insanlar? Oysa ölmekte o çocuk da, söylemeli tüm insanlar, anlamalı artık; ölüm gerçekleşmez bir anda, ölmekteyiz aslında yaşamakta. Çünkü yavaş yavaş olur, önce yüzün donar sonra da kendin donarsın tamamen. Evren tamamlanmıştır.
"Hayat yine de kitapta durduğu gibi durmuyor." diyordu Barış Bıçakçı. Benim artık kafam karışmıyordu, çünkü hiçbir şey olmuyor olduğundan emindim. Onunla aynı derinlikteki suda yüzemediğimi biliyordum, bir kupa kahvenin üzerine farketmiştim ilk kez, sadece bir kupa kahve gerekmişti. Yaşam bazen bir vazgeçme biçimiydi.
*dead and lovely, tom waits. hatta tam olarak buraya tıklayın da, wristcutters'ın o muhteşem açılışını bir de bu şarkıyı dinleyerek izleyin.
sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,
0 tepki:
Yorum Gönder