19 Ağustos 2013 Pazartesi

Before Midnight



Filmden önce ister istemez düşünülen ilk şey sanırım, kendisinin tamlayan mı yoksa tamlanan mı olduğu. Bu sorgulama da yine ister istemez yüzeyselleşerek "öncekilerden daha mı iyi yoksa daha mı kötü" noktasına çıkacaksa da üçlemenin doğasına baktığımızda bunun kararı hayli kişiselleşse dahi kategorik bir hal alıyor. Çünkü bir anlamda giriş, gelişme ve sonuç hikayesi gibi gözüken iki yaşam üzerinden ilişkiler kılığında dünya ve insana dair küçük şeyler söyleniyor hikayede. Tabi küçükten kastım söylenenlerin gerçekliğe uygunluğu, büyükler hep fantezi çünkü. Before Midnight da önceki filmlerdeki o diyalog üzerinden ilerleyen akıcı tarzı bozmamış durumda, ve evrelerin değişimiyle beraber içerik de değişiyor gibi gözükse de aslında her zaman aynı şeylerin söyleniyor veya en azından aranıyor olduğu gerçeği çarpıcı oluyor. Zira karakterleri tanımak zorunda değiliz ve geçmiş on yılın çok farklı zamanlarında izlenmiş hikayeye o kadar aşinayız ki karakterlerin geçmişlerindeki detaylara değinişlerindeki tavra, neler söylediklerinden daha fazla dikkat ediyoruz artık. Bu noktada sanki mümkün değilmiş gibi gelse dahi içeriği sebebiyle, genellemelerle var olan problemimi kaşındıracak kadar zorluyor bazen izleyiciyi Before Midnight, fakat bunu yapışı öylesine doğrudan, doğal ve estetik oluyor ki, size yıllardır bildiğiniz bir şeyden bahsedilirken yüze istemsizce oturan gülümsemeyi hatırlatıyor insana.

Before Midnight'ın ilk gösteriminden beri sürekli övgüyle karşılanması benim için şaşırtıcıydı, çünkü dünyanın kaç bucak olduğuyla fazla ciddi şekilde ilgilenen filmler, sıradanın estetiğinden her zaman daha çekici olmuştur çoğunluk nezdinde. Bu açıdan bakınca Jesse ve Celine'in, özellikle de devam filmi gibi genelde problemli olduğunu düşündüğüm bir duruma rağmen yaşayabilmesi, üçlemeyi başka bir noktaya taşıyor, çünkü her filmle beraber farklı bir evre anlatılırken her filmle hikaye ayrı bir güzelleşiyor. Serinin -şimdilik- son filmi Before Midnight da, 1995'te "formüllü bir romans" tadında başlayan serinin nerede durduğunu daha da belirginleştiriyor ve seyircisiyle oturup sohbet eden filmler üçlemesini oluşturuyor.

sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,

0 tepki:

Yorum Gönder


 
Sayfa Üst Görseli Marek Okon'un TOWERS OF GURBANIA isimli illüstrasyonudur.

Sinemaskot © 2008. Müşkülpesent # Umut Mert Gürses