26 Şubat 2013 Salı

Holy Motors


Hikayelerle besleniyorum, balolardan kaçıyorum. Neyi kutluyorlar ki oralarda, neden o kadar gülüyorlar? Ne kadar söylenirsem o kadar rahatlayacakmışım gibi gelmiyor, aksine, ne kadar sızlanırsam o kadar sürüncemede kalıyor her şey, o kadar devam ediyor; ivmeyi akla dahi getirmeden. Bu yüzden bir süre sonra başı döndürüyor hız, o hızda vuruş bir parça yaratıyor, ayırıyor. Ama farketmiyor, aslında, hepsi, her şey sonunda aynı noktaya çıkıyor; gidiş yolunuz gittiğiniz yere bağlı olarak değer kazandıktan sonra, gittiğiniz yere hangi parçaları taşıdığınızın önemi kalır mı? Sürekli büyük bir hevesle başlayıp bir noktasında dikkatimi kendine çeken bir başka kitaba kayışımla hep yarım yamalak kalan Yaşam Kullanma Kılavuzu'nun öndeyişinde Perec; parça bütünden önce var olmamıştır, ne daha dolaysız ne daha eskidir ondan, parçalar bütünü belirlemez, bütün parçaları belirler*, diyor.


Zygmunt Bauman'ın düşünceleriyle ilk kez karşılaştığımda konu, kendisinin kullandığı "liquid modernity" yani akışkan modernite üzerinden gelen akışkan aşk idi. Modern zamanlarda kimliksiz olarak belirsizlikler içerisinde yaşadığımızı söylüyordu Bauman. Artık insan dediğimiz varlığın hiçbir şey ve kimseyle bağı olmadan yaşamasını, sürekli karşılaşarak değil sürekli çarpışarak yaşadığımız yönündeki düşüncelerime yormuştum, ve o kadarı bana yetmişti. Birçok insan Holy Motors'u sinema ve tarihine bir güzelleme olarak nitelese de Leos Carax'ın da o yaygın benzetmeyi reddettiği üzere bana bu akışkanlığı çağrıştırdı film, belirsizlikle bağdaşmıyormış gibi gözüken randevularsa kendi içerisinde edindi anlamlarını, New York Times'a "gücümü yalnızlıkta buldum, sonra da kendimi fazla yalnız hissettim" diyen Carax'ın sözlerine yakınsayan, filmin etkileyici cümlelerinden biriyle: "Ben yalnızım, onlarsa herkes."


"Görsel dünya, bize satmaya çalıştıkları bir şey. Aslında bizim içimizde var olan görünmez dünyayla aynı şey değil." diyen Leos Carax'ın ölüler için yapıp yaşayanlara izlettiği filmlerinden birisi Holy Motors, yani yaşamakta olmanın filmi, ya da ölmekte; ve ilginçten şahesere kadar çok geniş yelpazedeki sıfatları hakeden film; Carax'ın söylediği gibi filmlerin dışarısında var olan sinema bölgesinden bize doğru gelen bir esinti.


Son olarak filmin parçalı yapısı için yine Perec'e başvurmalı: "Yapboz parçalarını tek tek ele almanın hiçbir anlamı yoktur; bu, olanaksız bir sorudan başka bir şey değildir, donuk, saydamsız bir meydan okumadır; ama dakikalar sonra ve birçok hatadan sonra ya da güçlü bir esinle yarım dakikalık bir süre içinde, parçalardan biriyle yanıbaşındaki arasında bir bağ kurdunuz mu, parça kaybolur ve artık bir parça olarak varlığını sürdürmez: bu ilişkiden önce gelen büyük zorluk, galiba: yapboz -muamma- sözcüğünün İngilizce'de yalnızca, 'artık varlık nedeni olmayan' değil, bir açıklık ve gerçeklik durumunu kazandıkça 'hiçbir zaman var olmamış' anlamına gelmiş olması sihirli bir biçimde birleştirilen iki parça hem bir teklik olmuştur hem de hata, duraksama, bunalım ve bekleyiş kaynağı..."*


*yaşam kullanma kılavuzu, georges perec, imge kitabevi, çev. ismail yerguz.
sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,

0 tepki:

Yorum Gönder


 
Sayfa Üst Görseli Marek Okon'un TOWERS OF GURBANIA isimli illüstrasyonudur.

Sinemaskot © 2008. Müşkülpesent # Umut Mert Gürses