13 Kasım 2010 Cumartesi
3 (üç)
Zihnimin yoğunluğunu arttırdığım her an daha fazla yaklaşıyor gibiyim sonlara, post apokaliptik tutkuların sardığı o sonlara. Hissediyorum her anı, zamanı hissediyorum ve kendimi doğruluyorum, zamanın insanların icat ettiği saatlerle ölçülemeyeceğini. Her şey daha yoğun geliyor, her şey daha boş. Boşluğu daha yoğun hissediyorum yani, hiçlikte tutkular kovalıyorum. Film esrikliğim, yaşam esrikliğime kavuşuyor, aylaklıkta deneyimler ediniyorum. Sahneler kuruyor bozuyorum, kısa senaryolar yazıyorum bana ona. Sonra yürüyorum, ormanlarda baykuşlarla ahbaplık ediyorum, kuzgunları bekliyorum.
Zamanın geçiriciliği, alışmanın ve boşverebilmenin bir başka avuntusu. Şimdiki zamanın bilinci, hüznün ödüllerini dağıtıyor görkemli kaybedenler arasında, göğe bakmalar durağında. Kurguları bozan anlara birer ağıt tüm bu afili cümleler.
Müzik devam ettikçe birbirlerini eşitlemeye çalışan çubukları izleyebilirim dakikalarca sıkılmadan. Onların anlamadığım renklerini konuşabilirim kendi kendime, kısa kalana destek çıkabilirim mesela, nereye kadar gidip geldiklerini düşünebilirim veya, tüm hiçliğimi onlarla paylaşabilirim yani dakikalarca.
Bir harf arası, iki yaşam farkı, bir insan çıkmazı… Astral seyahatler kurgulayabilirim aslında ona, balladlar besteleyebilirim duyurmadan, halüsinasyon günlükleri karalayabilirim habersiz ithafnamelerce, avunurum böyle de, zamanı ve getirilerini uzaklaştırırım kendimden isteksizce.
Sadece kayıtlarda bulunması açısından, bugün hava, yaşanmışlıklarını benliğinde hatırlayınca, arınmışlığından çıkan Budist rahibin tapınağında işlediği cinayetin kan kokusunu gidermek için yaktığı tütsülerin kokusuyla bezeli ve yamaç kenarından paraşütle atlayan güzel insanları, biraz daha hızlansa uçuracak nitelikte esmekle, onlara tolerans göstermek arasında kararsız bir rüzgar tedirginliğini yaşıyor.
fotoğraf; tom waits, anton corbijn
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 tepki:
Güzel...
Yorum Gönder