27 Mart 2013 Çarşamba

Atlantic City



Büyük zamanları küçük yaşamış bir adam Lou, hep aklı kalıyor insanın öyle olunca. Ama yakındır hep böyle karakterler, çünkü zamanlar geçtikten sonra büyür ve o yüzden hepimiz hep küçük yaşıyormuşuz gibi gelir, zaten olup olacağı hepsi de o kadardır, belki de bu sebeple bir sinema efsanesi canlandırıyor Lou'yu -bir zamanlar Fransız ve yönetmen sözcükleri buluştuğunda aklıma ilk gelen ismi değiştiren- Louis Malle'in bu estetize edilmemiş fantezi kırıcısında.

Springsteen, '82 tarihli Nebraska albümündeki, filmle aynı isimli şarkısında diyor ya; makyajınla saçını güzelce yap ve bu akşam benimle Atlantic City'de buluş, diye, işte öyle karakterlerle örülü bir film Atlantic City, çünkü öyle karakterlerle örülü bir dünya bizimkisi. Lou için ne kadar bitmiş ise her şey, Sally için de o kadar başlamamış daha, arası herkes için kayıp, beklentiyle dolan ama yaşanmayacak onlarca fark. Yani sadece, henüz filmin başında konuk olunan o limon sahnesiyle arzulanmıyor Sally, sadece bu yüzden onun için düşmüyor Lou, Sally var çünkü umudu var, zira şarkı da diyor ya; her şey sona erer yavrum, bu gerçek, ama belki biter de döner başka zaman.

Filmin konu edindiği dünya aslında zamanla üzerine yeni bir şey söylenmesi güçleşmiş bir dünya, en azından çekim haberleri ilk çıktığında Sean Penn'in de etkisiyle beni çok heyecanlandırmış olan Gangster Squad ve benzeri bir çok filme bakınca öyle görünüyor. Ama Malle'in o melankolik bakışı hemen hissediliyor Atlantic City'deki dünyada. Elbette film 1980 yapımı fakat o zamanlara geç kalmış birisi olarak ben geriye bakarak izliyorum, ve buna rağmen döneminde de türün içerisinde ayrı bir noktaya oturduğunu düşünüyorum Atlantic City'nin. Bu açıdan belki Chinatown'u ilk izlediğimdeki etkiyi bırakmadı ama ondan daha ağır, soğuk ve çıplak bir film kendileri. Tabi bunların hepsi Malle'e olan hayranlığımı ifade etmek için söylediğim şeyler, yoksa 1980'den sonra benzer dünyalara çok farklı pencereden bakmayan ama buna rağmen etkileyici olan filmler çekilmiş olduğu gibi 1990'da da türün başyapıtlarından biri gelmişti. Ama sonuç olarak Malle'in Atlantic City'si hepsinden ayrık bir yer ediniyor kendisine.

sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,
 

0 tepki:

Yorum Gönder


 
Sayfa Üst Görseli Marek Okon'un TOWERS OF GURBANIA isimli illüstrasyonudur.

Sinemaskot © 2008. Müşkülpesent # Umut Mert Gürses