2 Şubat 2012 Perşembe

The Girl with the Dragon Tattoo

Män som hatar kvinnor / The Girl with the Dragon Tattoo
2009 yapımı Män som hatar kvinnor filminden haberdar olup da izlemek için bir listede bekletmeye başlamamdan sadece birkaç ay sonra David Fincher'ın da filmin uyarlandığı aynı çok satan kitabın bir uyarlamasını çekeceğini öğrenmiştim, ve bunun üzerine, hem "kitaptan uyarlama film" klişesinin ne kadar saçma olduğu yönündeki düşüncemi sağlamlaştırmak -çünkü bir kitaptan uyarlanan fim, kitabın filmi değildir, kitabın sadece görselleştirilmiş bir versiyonudur- hem de Fincher'ın bir hikaye ve film üzerindeki etkisini daha iyi görebilmek adına Fincher'ın versiyonu ortaya çıkana kadar Niels Arden Oplev'in yönettiği 2009 yapımını da bekletip ikisini arka arkaya izlemeye karar verdim.


The Curious Case of Benjamin Button'ın prodüktörlerinden Kathleen Kennedy, Fincher'a Benjamin Button'dan sonra bir göz atması için bu kitabı önermiş ve Benjamin Button'ın gösterime girmesi konusunda ciddi zorluklar yaşanmış olmasının da etkisiyle Fincher, kimsenin bunu bir filme uyarlamayacağını ve kendilerini yine çaresiz kalacakları bir duruma sokacağı cevabını vermiş Kennedy'ye. Daha sonra The Social Network'ü çeken Fincher'a Sony Stüdyosu patronu Amy Pascal Dragon Tattoo'nun haklarını satın aldıklarını söyleyip projeyi Fincher'a getirmiş. İçinde yer aldığı tüm projelerin tonunu etkilediğini söyleyen ve Hollywood'un yapımcıları gözünde "karanlık ve herhangi birisini rahatsız edeceğinden çekinmeyen" filmler yapan Fincher, Stieg Larsson'ın kitabını ve Steven Zaillian'ın ondan uyarladığı senaryoyu okumuş ve dahil olmaya karar vermiş.

Fincher'ı, röportajında söylediği gibi, hikayede çeken şeyin bilindik macerası ya da gerilimi değil, Mikael Blomkvist'le Lisbeth Salander'in ilişkisi olması bir nevi filmi kurtaran şey olmuş. İsveç yapımı filme göre hikayesinde bazı farklılıkları olan Amerikan versiyonu tek bir olaydan çok iki karakter çevresinde kurulmuş, ve film bu sayede polisiyenin, TV dizilerinin de etkisiyle daha da fazlalaşması ve sıradanlaşmasından İsveç versiyonuna göre daha az etkilenmiş ancak hikayenin biraz dağınıklaşmasına da neden olmuş.

Bunlar dışında kısa kısa söyleyecek olursam; Fincher versiyonunda Rooney Mara, Noomi Rapace'e kıyasla, Lisbeth karakteri için fazla sevimli kalıyor. Aynı zamanda filmde, İsveç versiyonunda birkaç diyalogda şirketlere karşı görülen tavır yok ve Vanger ailesiyle beraber tek tek bazı üyelerinin de Blomkvist'e ve araştırmasına karşı olan tavrı da biraz daha dengesiz gösterilmiş. Ve elbette, Amerikanlaştırılmayıp İsveç'te geçen bir hikayede herkesin İngilizce konuşuyor olması da filmin tökezlediği önemli bir nokta.

Sonuç olarak Fincher, çok da güzel olmayan polisiye bir hikayeden, Trent Reznor'ın müzikleri ve sinematografinin de etkisiyle, İsveç versiyonuna kıyasla daha güzel ama filmografisi içindeki en vasat filmi yaratmış.

sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,

0 tepki:

Yorum Gönder


 
Sayfa Üst Görseli Marek Okon'un TOWERS OF GURBANIA isimli illüstrasyonudur.

Sinemaskot © 2008. Müşkülpesent # Umut Mert Gürses