1 Şubat 2009 Pazar

The Visitor


Bazen bir film hiç ummadığınız bir anda birden önünüze gelir. Ben bir filmi izlemek için, öncelikle yönetmenine, oyuncularına bakarım, en azından küçük bir fikir edinmek için. Ama tabi ki sadece bununla kalmam; afişini incelerim, afişinde herhangi bir festivalin ismi veya logosu yer alıyor mu ayrıca dikkat ederim, filmin sloganını merak ederim. Elbet bunlar kısaca hemen baktığım ve özellikle tek tek yapmaktan çok bir refleks olarak gelişen aslında o filmi izlemem ya da izlememem için bende çok büyük etkisi olmayan şeyler. Ama yine de bunu hep yaparım, neden bilmem. Neyse, işte bu hiç beklenmedik bir anda önümüze çıkan filmlerden bazıları, içinizde nedensizce yükselen bir izleme hissi uyandırır. Filmin konusu, filmle ilgili yorumları kısacası film hakkında hiçbir şey okuma gereği duymazsınız. Sonra filmi izlemeye başlarsınız, bazen hayal kırıklığına uğrasanızda bazende, evet işte o çok seveceğiniz filmi bulmuşsunuzdur; The Visitor! Tam ismine göre bir tanım yaptım filmimize, biraz kastı ama değdi sanırım :)

Bir konferansa katılmak için New York'a giden üniversite profesörü, evinde yaşayan genç bir çift bulur ve olaylar gelişir.


aslında playback yapıyorlar!

Devlet politikaları ve milletlerle, insanı karıştırmamak gerekiyor. Çünkü, insan devletten çok ayrı olan bir şey. Eğer, dünyanın birçok yerinde demokrasi(?) yönetimleri var, ve o ülkenin halkı devlet politikasını tayin ederek bir takım adamları seçiyor, diyecek olursanız, bunun gerçekten böyle olup olmadığını birkaç kez daha düşünmenizi isteyeceğim. Hala aynı düşüncede olursanızda o zaman birey olamama yolundaki insanlığınızda mutluluklar dileyeceğim sizlere. Filmimiz, insan - devlet ayrımını oldukça iyi gösteriyor. Günümüzde yasaların mı insanlar için olduğu, yoksa insanların mı yasalar için olduğu da biraz sorgulanıyor diyebiliriz.


new york'a gitmek için nerede inmem gerekiyor acaba?

Bir fıkra var; New York'un meşhur Central Park'ında bir köpek bir adama saldırır. Bunu gören birisi derhal olaya müdahele eder ve adamı köpekten kurtarır. Daha sonra kurtardığı adam, teşekkür eder ve "kahramanıyla" küçük bir sohbete başlar. Adama, yarın yerel gazetelerin manşetinde, "Kahraman Amerikalı" olarak yer alacağını söyler. Fakat kurtacı olan adamımız, Amerikalı olmadığını söyleyince, "Farketmez, o zaman Amerikalıyı kurtaran kahraman Avrupalı" olacağını söyler. Bunun üzerine adam Avrupalı da değil, Orta Doğu'lu olduğunu belirtince, adam, üzgünüm dostum, o zaman yarın "Terörist, Amerikan köpeğine saldırdı!" diye anılacaksın der. İşte filmimizde Tarek'in başına gelenlerde aynı bu fıkrada olduğu gibi. Elbet teröristlik kavramınında sanıldığı kadar kolay olmadığı, kafasına esenin dağa çıkıp terörist olamayacağı, her olan şeyin terörizmin olarak nitelendirilmemesi gerektiği de net ve çarpıcı bir biçimde vurgulanıyor.





- İnsanları nakledip duruyorlar.
- Nereye?
- Bilmiyorum. Sanırım diğer ıslahevi merkezlerine. İki Faslı adam, az önce nakledildi.
Haberleri yoktu, birden nakledildiler.
- Sana bir şey diyen oldu mu?
- Hayır. Burada kimsenin bir şeyden haberi yok.
- Bu hiç adil değil. Ben suçlu değilim. Hiçbir suç işlemedim. Ne düşündüler ki?
Terörist olduğumu mu? Burada hiç terörist yok. Teröristlerin parası var, desteği var. Bu hiç adil değil.
- Biliyorum.
- Nasıl bilebilirsin? Sen dışarıdasın!


Amerikan yapımı bir film olarak, dünya düzenini ve Amerika'yı eleştirmesi nedeniyle, sadece Amerika'daki insanların, ülkelerinin konumları nedeniyle kendilerini üstün görmesinden kaynaklanan bilgisizlikleride güzel bir şekilde filmde yer alıyor;


- Nerelisin?
- Senegal
- Gerçekten mi? Birkaç yıl önce Cape Town'da bulunmuştum.

** Cape Town'da bulunan kadın uzaklaştıktan sonra; **

- Cape Town ile Senegal arası ne kadar?
- Yaklaşık 8000 km.
- Bende dün birisine İsrailli olduğumu söyledim, adam bana kutsal toprakları ziyaret edip etmediğimi sordu.


Önceki paragrafımızda belirttiğim gibi filmimiz Amerika yapımı. Aslında konusu basitleştirilerek çok basit bir Hollywood filmine dönüştürülebilecekken, yönetmen ve aynı zamanda senarist Thomas McCarthy bunu yapmayı tercih ederek çok güzel bir eleştirel bakış oluşturmuş. Filmde yabancıların kendi aralarında konuşmalarınında kendi dillerinde olması, birçok filmde atlanan detayın atlanmadığını gösteriyor.

İnsanın yaşamasını engelleyen düzen dünya üzerinde sadece belli topraklarda değil dünya genelinde, her yerde var. Yani, aslında dünya üzerinde tek bir düzen var. Bu nedenle bölgesel isyanlar insanlığa kurtuluşu getirmiyor, bu nedenle tüm dünya genelinde bir karşıtlık gerekiyor, bu nedenle bölgesel, yerel olmadan önce evrensel olmak gerekiyor. Filmden bir kare bu illüzyonun aslında her yerde olduğunu çok iyi gösteriyor;


hapishane duvarında özgürlük heykeli! başka resim altı yazısına gerek mi var:)

İyi, gerçek, hakkıyla insan olmak, birey olmak sadece başarılarla olmuyor. İnsanlık daha farklı şeyler istiyor, bize gösterilenlerden, söylenenlerden daha farklı şeyler. Bize sunulan şeyler içinden herhangi birisini seçmek nasıl tam anlamıyla bir özgürlük değilse, sadece kesin ve dar sınırları olan bir özgürlükse, asıl özgürlük o arasından seçim yapacağın şeyleri de kendinin tayin etmesiyse, insan olmak içinde daha fazlası gerekiyor. Ve bazen sadece yaşamak gerekiyor. Her şeyi bir kenara bırakarak. Yapman gerekenleri değil, sadece içinden geleni yaparak.

İzlenmesi gereken, izlerken ister istemez sizi başka yerlere götüren, son derece güzel bir film The Visitor. Tavsiye edilir :)


bir dahaki filmimizde görüşmek üzere.

0 tepki:

Yorum Gönder


 
Sayfa Üst Görseli Marek Okon'un TOWERS OF GURBANIA isimli illüstrasyonudur.

Sinemaskot © 2008. Müşkülpesent # Umut Mert Gürses