12 Mart 2018 Pazartesi

Annihilation


Gerçeklikle olan temasın kırılganlığı nereden ileri geliyor? Böyle yedi kelimelik basit bir sorunun neredeyse her kelimesi, sorunun kendisine yönelik, başka merak veya itirazlara yönlendirebiliyor. Çünkü sorgunun kendisi belli kabuller üzerine inşa ediliyor; şüphenin kontrol yetisi her iki koldan ilerleyerek bir yandan eylemi diğer yandan fikri çevreliyor. Üzerinde durduğu veya yanından geçtiği kavramlarla bunu andıran biçimde oynuyor Alex Garland. Kurduğu görsel dünya etkileyici ve bayağı nitelemelerini hak etme arasında gidip gelirken "bir de şu var" dercesine kurduğu anlatı, yaratılan atmosferin derinliğini göstererek bütünün algılanışını bir raya koymayı başarıyor. Zira yer yer eğreti duran görsel dil anlatının sunduklarıyla farklı anlamlar kazanıyor. Mesela filmin sonlarına doğru kamuflajıyla otoriter bir noktadan yönelttiği "yani uzaylı mı?" sorusuyla hikayenin bütününde olanlara dair de mizahi bir yorum getirmiyor mu film? Bu açıdan kendine dönüp kıvrılarak, yani yalnızca bir şeyler gösterme otoritesine sahip olmayı bırakıp seyirciye kendisini yansıtarak da bir katman çıkıyor Annihilation. İsminin de önerdiği gibi: toptan yıkım endişesi, karşılaşmayla gelen yeniyi, farklıyı veya onlarca değişik şekilde ifade edilebilecek o bir öte noktayı öteleyen güç oluyor.

Hala nadir olsa da video oyun estetiğini son zamanlarda artan biçimde filmlerde görmek çoğunlukla endişe verici geliyordu çünkü bu çoğunlukla anlatının eksikliğini kapatma aracı olarak kullanılan bir numara gibi duruyordu. Daha önce Enslaved'in yazarlığını üstlenmiş olması ötesinde mecraya aşina olan Garland'ın, The Last of Us'ı andıran sahneler kullanması ise hayran bırakıyor. Hali hazırda anlatıya uyan, hikayeyi destekleyen bir yapı içerisinde bu benzerliğin kurulmuş olması bir yana, oyunun tematik keşfi üzerinden de farklı uzamda filme yorum getirme olanağı sağlıyor; bir anlamda Annihilation'ın anlatısı daha da zenginleşiyor. Yani karşılaştığı şeyi benimseyen ve reddedenin son raddede filmde bir araya geliyor olması gibi tamamen sinematik bir deneyim sunarken başka bir mecradaki eserin yansımasını böylesine kullanırken bir nevi görsellikte pürüz gibi duran sapmalar da anlamlanıyor: etkileyici ve bayağı bir potada erirken ortaya bu hikaye çıkıyor. Dolayısıyla yalnızca ekranda beliren olaylar ve onlarla beraber yansıyan fikirsellik ve duygusallığın da ötesinde kapsamlıca örülmüş bir anlatısı var Annihilation'ın. İşte bu farklı girdilerle kurulan yapı gerçeklikle olan temasın kırılganlığını düşündürüyor; film sınırlı bir hikaye anlatıcılığı alanında kalmayarak içine kattığı ve kendisine dönüp yansıttıklarıyla temasın nicel değil nitel bir düzlemde kurulduğunu gösteriyor. Tıpkı kullandığı ışıkların bir kaleydoskobu -ve haliyle farklı bir algı kapısını- andırırcasına şekiller çizerek tamamlandığı gibi, zihinden geçen her şey birbirine eklenip tamamlanıyor. 

Doğrusu bir süredir bir filmi izledikten sonra beğeni cümleleri kurup ardından düşündükçe bu kadar dağılmamıştım. Ne ifade ettiğiyle değil, nerelere ittiğiyle kafa karıştırıcı olan, hayran kalınası bir beceriyle kotarılmış muhteşem bir film Annihilation. 

sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,

0 tepki:

Yorum Gönder


 
Sayfa Üst Görseli Marek Okon'un TOWERS OF GURBANIA isimli illüstrasyonudur.

Sinemaskot © 2008. Müşkülpesent # Umut Mert Gürses