14 Eylül 2015 Pazartesi

Southpaw


Boksla hiçbir alakası olmayan bir sinema izleyicisi olarak boks filmlerine özel bir ilgim olması şahsen benim de anlamlandırmakta zorlandığım bir şey. Fakat yarışmacı sporun ilgi çekiciliği fiziksel aktivite ve taktiksel yaklaşımın birleşimiyle ortaya çıkan ahenk ötesinde, yaşamın o çirkin özüne dair çiğ bir analoji olarak kullanılabilmesi bence, ve boks da tüm o diğer sporlar içerisinde bu benzerliği en çıplak haliyle kurdurma imkanına sahip. Southpaw'da da bu duruma tam denk düşen bir hikaye izliyoruz.

Vasat dahi denilemeyecek, klişelere boğulmuş hikayelere ufak modifikasyonlarla yaklaşıp farklı çerçeveler yakalamaya çalışarak en azından izlerken sövülmeyecek filmler ortaya çıkarmanın yönetmeni Antoine Fuqua'nun yeni filmi, kendisinin filmografisinin yine pek uzağına düşmüyor. Bu sefer iyi fikirleri; boksun sunumuna ve o harap hikayelerin ön yakasındaki coşkunun aslında *kan isteyen* bir kalabalığın tezahürü olmasına odaklanıp ringin mecazi bir intikam alanı olduğunu hem basit hikayesi hem de ringin resmedilişi üzerinden ortaya koyması diyebiliriz. Korsan film satıcılarının "abi çok iyi film ya" diye sayıklayarak her "ne önerirsin?" diye sorma gafletinde bulunanın eline tutuşturduğu önceki filmlerinde olduğu gibi yine değişik açılar yakaladığını da söylemek mümkün Fuqua'nun. Her ne kadar özel bir ilgim olmasa da kendisine, klişelere boğulmuş filmlerde bazı fazla deşilmiş alanlara girmemek için yolunu dolandırması, seyirciyi durduk yere bekletmemesi, kandırmaması ve nihayetinde onun istediğini düşündüğü şeyi kendi açısından mümkün olabilecek en iyi şekilde vermesi gerçekten takdir ettiğim özellikleri. Bu filmde de Jake Gyllenhaal gibi bir aktörün filmi bir üst seviyeye taşıması avantajını kullanıyor, fakat yine de yeterli kalmıyor.

Sorun şu ki; yeterli içerik sunmada genelde sıkıntı yaşıyor Fuqua. Elindeki hikayeyi, bir kutu mısırla zevkle izlenesi biçimde anlatmayı biliyor ve bu gerçekten değeri fazla bilinmeyen bir şey, fakat yaklaşımı ne kadar bilinen yola girmemek için uğraşıyormuş gibi gözükse de, çok cılız hikayeler iyi fikirleri nötrlüyor. Karşılaştırma gibi bir bayağılığa girmeyeceğim, fakat klişelere boğulan boks filmleri içerisinde hikaye ötesinde ringi, sporu ve etrafındaki hayalleri, yaşamları yansıtmaya yönelik samimi bir çabası var Southpaw'ın, ve bu bir *pop-corn filmi* için önemli bir derinlik. Basitliğinin tüm iticiliğine rağmen hikayenin ringin etrafında adeta bir çember çizmesi de klişelerin etkisini kırabilecek bir şey; çünkü Fight Night'ın önüne birkaç kontrolör ile oturup oyun oynamadığının farkındasın: karşında gerçek yaşamlar ve onun için kanıyla kumar oynayan insanlar var. Ama işte bu numara bu hikayeyi elinizin altından geçireceğiniz bir başka film yapmaktan öteye götüremiyor.

Sonuç olarak Southpaw'ın yanlış bir pazarlaması yok ve Fuqua'yla şöyle böyle tanış olmuş herkes ne bekleyeceğini aslında biliyor. Yalnızca Southpaw, Fuqua standartlarında dahi sanki biraz fazla yüzeysel kalıyor.

Lahey'den,
sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,
gereksiz bir dipnot olarak: posterde öyle bir oynamışlar ki, rachel mcadams'ın eli filmde o sahnede elinin olduğu gibi değil. ojesi haricinde de değişiklik var.

0 tepki:

Yorum Gönder


 
Sayfa Üst Görseli Marek Okon'un TOWERS OF GURBANIA isimli illüstrasyonudur.

Sinemaskot © 2008. Müşkülpesent # Umut Mert Gürses