5 Ocak 2012 Perşembe

Ölebilirsin Şimdi*

Okumak kimilerine yazmayı öğretir, banaysa yazmamayı öğretti, dedi Ender.** O yüzden onlar yazmış, ben okudum. Bazen bir cenazeye hazırlanır gibi, bazen de sadece uykuya dalmaya hazır gibi. Ama her zaman burada gibi.


Uzak Kaderler İçin
Bir gün, bir yağmurla garip garip
-Çoluğu çocuğu terk edeceğim.-
Bir sevgiyle dolmayacak kalbim, anladım
Alıp başımı gideceğim.

Asır yirminci asırdır, âmenna
Bir yanımda sevgilerim, bir yanımda sancım
Neon lâmbaları büsbütün karartır gecemizi
Uzaklar daha uzaklaşır
Bir define çıkarır gibi kayalardan, Âdemden beri
sımsıcak sevgilere muhtacım.

Bir gün alıp başımı gideceğim
-Yıldızlar ışısın, yollar üşüsün, yollar...-
Belimi bir ılık şal sarsın, mavi
Hüzünlü bir serencâmın ardından, şarkısız
Rüyalarım unutulmuş bir handa pes desin
Görmüş geçirmiş bir çift duygulu dudak karşısında.

Kendi kendine çekilmez oluyor ömrüm
Her insanın ayrı ayrı yaşayabilsem kaderinde
Diyarı gurbette kanlı bir aşk
Bahtsız bir çocukluk uzak köylerin birinde
En uzak beyazlar,
En yakın ikindilerde, duygulu
Ve bir sahil meyhanesinde bir akşam
İçip içip ağlasam...

Turgut Uyar

Ne Gelir Elimizden İnsan Olmaktan Başka
I

Ne çıkar siz bizi anlamasanız da
Evet, siz bizi anlamasanız da ne çıkar
Eh, yani ne çıkar siz bizi anlamasanız da

(...)

Ben şimdi ne yapsam, ben şimdi ne yapsam kaç kere yalnız
Hem bunu kaç kere söylemek, ne türlü söylemek adına
Eskimiş fırçalarda, kırılmış şişelerde, tozlanmış ilaç kutularında
Okunmaz kitaplarda, uzaksı giysilerde, çocuksuz avlularda
Anlamsız kahvelerde, bir yolun çok ucunda asılmış koyun butlarında
Ben şimdi ne yapsam, ben işte ne yapsam kaç kere yalnız
Kaç kere yalnız, ama kaç kere yalnız, gene kaç kere insan olmalarımla
Kapansam, evlere kapansam, yıkanmış bir deniz bulacaksam orada
Anılar bulacaksam- anılar mı dediniz? Ne sesli bir vuruşma
Odalar bulacaksam, odalarda kadınlar, çiçekler, çok aynalar
Rakılar, gene rakılar, kırıklar, sonsuz yaralar
Bulacaksam orada, bir koltuğu bir koltuğa doğru
Bir yüzü bir yüze, bir eli bir ele doğru yaklaştıran çocuklar
Sinekler bulacaksam, kaskatı yapan boşluğu sinekler
Zorlanmış bir gülüşten -iğrenip birden- kusmalar, bulantılar
Bulacaksam belki de: susanlar, bilmem ki niye susanlar
Ölüler bulacaksam -ölü gözleri onlar, cesetler, giderek dışa vurmalar
Ne dedik, dışa vurmalar mı, yani ilk aydınlığı mı ölümün
Ölümün ilk aydınlığı mı, ne dedik, sahi biz ne deseydik bu konuda
Ne deseydik bilmiyorum, ama var bu kadarcık bir şey insanın sonsuzunda
Bu kadarcık bir şey -iyi ya, peki, şimdi kim var sırada
Sakın haa!.. Biz yoğuz, bizi unutun, yok deyin adımıza
Yok deyin, çünkü biz... biz işte korkuyoruz ne güzel korkumuzla
Ne güzel ellerimizle... Başlayın, hadi başlasanıza
Örneğin bir kahve falı? Az müzik? Diyorum biraz iskambil
Ama hiç seslenmiyelim -seslenmiyelim- içimizden oynıyalım ayrıca
Dört kişiyiz!
-Hayır on!..
-Bin kişiyiz!
-Bana kalırsa...
Ne kadarcık bir fark var bizimle bütün insanlar arasında

(...)

Bir oyun başka olamaz oyundan gibi
Bir söz başka olamaz sözden gibi
Bir şey başka olamaz şeyden gibi
Tam öyle gibi, varıyor gibi bir mutluluğa
Ne gelir elimizden insan olmaktan başka
Ne gelir elimizden insan olmaktan başka
Ne çıkar siz bizi anlamasanız da
Evet, siz bizi anlamasanız da ne çıkar
Eh, yani ne çıkar siz bizi anlamasanız da

(...)

II

Ben mutsuz kişiyim, size yüzümü getirdim bu anlamda
Nasıl seğirttim işte, kızmayın işte, dün o hekim dedi ki
Dönünce birden yüzüme, yüzümün bu en yitik çağına
Dedi ki: siz niye yoksunuz acaba
Bilmem ki -doğrusu bilmiyorum- niye yokmuşum ben
Sahi ben niye yokmuşum -öyle ya- elbette sordum ona
Dedim ki -ne desem beğenirsiniz- iri bir top çekiyor gibi bilardo masasından
Dedim ki, falan filân...
Örneğin ölüversem şu daralmış yüreği kullanaraktan
Ölüversem şuracıkta
Bakınca herkes orama burama
Derler mi bir ağızdan: bu ölen de kim
Hey tanrım! bu ölen de kim, yani kim yaşamış kendi adına.

Yani kim yaşamış kendi adına
Vardır ya, hani hep görürsünüz, berber dükkânlarında
Tam önünde kapının, beyazla kırmızı bir şey döner
Döner de döner öyle; hani bir simge, bir şey
Hani ne başlar ne biter
Hani ne vardır ne yoktur
Tanrısal bir harekettir din adamlarınca
Bana sorarsanız büsbütün hareketsizlik
Çıldırtır insanı, zorlanmaya görsün insan bakmaya
Hem sonra şaşarım buna, niye olmalı insansak bu akıntıda
herkes gibi bir şey, niye olmalı
....
Niye olmalı bilmem

(...)

III

Ben sanki unuttum da yaşamakta olan her şeyi
Acıyı, sevinci, aşkı; o her zamanki her şeyi
Derim ki vakit olmıyacak, olmıyacak pek şimdi
Hanlarda, ve pirinç karyolalarda, ve deliksiz uykularda gibi
Tadarken bir ekmeği hep, kurarken bir cep saatini
Tam öyle gibi, çok alıngan birinin doyumsuz yalnızlığında
O karanlık sözlerin daha bir kesinliği.
Gibi
vakit olmıyacak pek şimdi.

(...)

İnsan, insan, insan, ben miyim başkaları mı
Ben miyim başkaları mı -yani bin köşeli, bin kıyılı
Bir kavrayışla
İstesek bir şey değil
İstesek daha fazla
Takır da takır, takır da takır omuzlarıyla
Ayaklarıyla
Nedir mi insan? -ya nedir sahi, biraz anlatsanıza!..
Hadi anlatasanıza!
-Elbette, anlatırız, niye anlatmayalım
-İnsan mı dedik, ne dedik? haa, tamam, bize kalırsa...
-Evet, size kalırsa
-Hiç canım, biraz oyalansanıza!..

(...)

Edip Cansever


Kanla Kirlenmiş Evrak
Karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında.
Aşklarım, inançlarım işgal altındadır
tabutumun üstünde zar atıyorlar
cebimdeki adreslerden umut kalmamıştır
toprağa sokulduğum zaman çapa vuran adamlar
denize yaklaşınca kumlar ve çakıltaşları
geçmiş günlerimi aşağılamaktadır.

(...)

Karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında
öyle yoruldum ki yoruldum dünyayı tanımaktan
saçlarım çok yoruldu gençlik uykularımda
acılar çekebilecek yaşa geldiğim zaman
acıyla uğraşacak yerlerimi yokettim.
Ve şimdi birçok sayfasını atlayarak bitirdiğim kitabın
başından başlayabilirim.

İsmet Özel


uzak kaderler için, büyük saat, turgut uyar, yky, 9. baskı, nisan 2010
ne gelir elimizden insan olmaktan başka, edip cansever, sonrası kalır i, 7. baskı, şubat 2011
kanlar kirlenmiş evrak, erbain, ismet özel, şûle yayınları, 20. baskı, ağustos 2009
* "...ölebilirsin şimdi. ölebilirsin şimdi insanlardan ölmeleri beklendiği gibi..." charles bukowski
** barış bıçakçı, bizim büyük çaresizliğimiz

sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,

0 tepki:

Yorum Gönder


 
Sayfa Üst Görseli Marek Okon'un TOWERS OF GURBANIA isimli illüstrasyonudur.

Sinemaskot © 2008. Müşkülpesent # Umut Mert Gürses