Uzaktır. Bir durum bazen de bir insandır ihtimaller. Bir şeye ya da birisine adanmış zamanların yalnızlığı vardır, diyalogların anlamlarından ötesini taşımaya yeltendiği ama düştüğü, belki yinelenip durarak anlamsızlaştığı. Ama her şey yinelenir öyle zamanlarda; aynı adımlar atılır, sokaklar tekrar yürünür amaçsızca çünkü görmek değildir çoğu zaman istenilen, orada olduğunu bilmektir tesadüfen. Atfedilmiş zamanların umarsızlığıyla yaşanılır; insanların çekilirken içinden gülümsediği, ve -ihtimal görünmese de- bir ihtimale uzak olanın fotoğraflandığı o anlarda, bir ihtimale bakakalmış olanın. Neredeysedir insanlar, çünkü bazen insanlar sadece ihtimaldir, çünkü bazen ihtimallerdir sizi burada kılan. Çünkü ihtimalleri göremezsiniz, sadece varlığını bilirsiniz; oradadırlar ve cümleler yetersizdir bu yüzden, sözcükler anlamsız gelir, zorlarsanız kırılacakmış gibidir zira yaşam. Çünkü yaşam aslında sadece bir ihtimaldir, pencereleri karşılıklı olduğu için mutfakta çay ve sigara içmek gibidir, bir kapının gözünden dışarıya bakmak gibi.
Mahmut Fazıl Coşkun'un yönettiği Uzak İhtimal, rahibe olmak isteyen Clara'yla müezzin Musa'nın ihtimalini anlatan, ana konu itibariyle dikkat çekici olsa da sıradan ama sevimli bir film.
Uzun bir zaman sonra bir filmle şarkıyı bağdaştırıp fahri soundtrackimi de yine oluşturdum ayrıca: bakınız, almost lover. evet fazla yüzeysel bakmış olabilirim, cümlelerimin yetmediği bir zamandayım uzun süredir.
Sinemaskot isimli diğer hiçbir site veya blogla bir bağlantım yoktur. Radikal Blog'daki ufak ve gereksiz macera harici 2008'den beri bu adreste yalnız bir blog olarak devam etmekte Sinemaskot. Sonradan çıkan isim benzerlikleri sebebiyle blogun isminin başına mavra olsun diye "öz hakiki has" koymayı düşünmüş olduğum da doğru değildir. Şaka bir yana Sinemaskot ismi cidden patlamış, zamanında bu blogu arkadaşım isimlendirdiği için şimdi ismi değiştirmek istemedim ama durum bu yani.
"Yeah, well, sometimes nothin' can be a real cool hand."
Into The Wild
Frances Ha
Six Feet Under
The Late Late Night Show with Craig Ferguson
"Don't Let The Fuckers Get Ya"
The Sons of Lee Marvin'i temsil eder dersem çok ciddi bir şeyden bahsediyormuşum gibi gelir mi kulağa?
François Truffaut
"Ama sinefiller birer nevrotiktirler. -aşağılayıcı bir söz değil bu- Bronte kardeşler de nevrotikti ve bu yüzden tüm o kitapları okuyup sonunda yazar oldular. Ünlü Fransız reklam sloganı, 'Yaşamı seviyorsan sinemaya gidersin.' diyor, yanlış! Tamamiyle karşıtı; eğer yaşamı sevmiyorsan ya da yaşam seni tatmin etmiyorsa sinemaya gidersin."
0 tepki:
Yorum Gönder