25 Ekim 2010 Pazartesi

1 (bir)


Büyük bir bilinmezlik içindeki farkındalık, ve bilinmezliğin bir süre sonra tüm farkındalık üzerinden bilinci yutması. Tarifi zor ve bir o kadar kirli, veya öyleymiş hissi veren rahatsızlık. Ve anlık vazgeçişler, parıltılar, sönültüler derken debelenen bir zihne yönlenmiş, kararsız ama sarsıcı vuruşlar.

Karanlığın içindeki o farkındalık, bazen tüm anlamını yitirerek, her şey gibi, farkındalığın içeriğindeki tüm istenilmeyenler gibi oluyor bir an için, ve işte o an kokuşmuşluğun yeri ve zamanı olmadığını hissediyorum, o kadar içimizdeki artık, ölürken bile an be an takipte.

İnsanın bir idam mahkumuyla karşı karşıya koyması kendini, veya koyabilmesi, tüm boşluğun içindeki heyecanı görmesini sağlıyor. Sıkışıp kaldığımız yerlerin bir süre sonra bize sahip olduğunu, sahiplik kavramının ne kadar tiksindirici olsa da o kadar derinden harekette olduğunu gösteriyor.

Patlayan volkanlar, patlamayan ya da patlayamayan veya asıl yaygın ve egemen olan patlamanın ne olduğunu anlayamayan insanlarla geçiyor dünya.

Dışarıdaki rahatsızlık, içimize taşındığı zaman asıl kavga başlıyor. Kişi, kendiyle uzaklaşıyor, ruhu, kokusu, düşünceleri, hisleri kendine hapsoluyor. İşte tam burada o can alıcı ayrıntı devreye giriyor, ya idam mahkumluğu oluyor bu sürecin kararı ya da müebbet hapis. İnsan zihninin korkutuculuğu, adalet sisteminin bir izahı değil mi zaten?


Hiçliğimiz boşluğumuzla buluşuyor, büyük buluşma bir hüsran oluyor, rüyadan kalkınca kabus anlaşılıyor.

Yaşam sonlarla ve başlangıçlarla anlam kazanıyor artık, doyumsuzluklarımız doruk noktalara çıkıyor, modern dünya kendini besliyor. Ama problem değil sadece, başlı başına bir modern dünya, biz, asıl biz savruluyoruz dünya dönerken eksenlerde bir düzenle ve yine, insanlar aslında problem dünya dönerken savrulmadıkları için, şaşırtarak bizi, ve kurdukları için kendilerine göre düzeni dünyanın düzenine yönelimsiz veya yönelimli.

Eskiden n’aparlarmış insanlar? Savaşmaksa tüm işleri, çok düşman pis düşman diğer uluslarla, bu kadar ulus nereden kalmış, tüm hepsi birbirine karşıt ve kendini savunurca? Ve edemedikleri için birbirlerini yok, başarısızlığa karşı bir korku var, yaşama karşı tüm insanlıkta. Ama hepsi bir kenara, mutlular mıymış, kendilerini bir iki adama adayarak yaşadıkları ömürlerinde, kazanamadıkları ve kazanamayacaklarıyla, vitrinselliklere bakıp kalmışlar mı onlar da, vitrinde olma veya vitrini alma fantezileriyle?

Kendim sıkıldım, ruhum bunaldım, ben şimdiye kadar kaçmak için parmaklarımı yavaş çekimde saydım; diyebilmek için şimdi durdum, beni bana göstermeye az da olsa zaman kaldı, uçmak için kuleden izin alamayınca, kuleyi yerle bir edecek plan ve teçhizat için hazırlanmaktayım.

Tüm saçmalamalarım ve fantazmik coşkusallıkla çökkünlüklerimle, ben hala bir şeyler karalıyorum, öylesine çıkanlar, belli bir mantıksal tutarlılığı ve düşünülmüşlüğü olmadan anlık sayıklamalar, sonradan hatırlanmasa da görülecek olanlardan.

Sadece kayıtlarda bulunması açısından, bugün gece o kadar aydınlık olacak ki gecenin, gece olduğunu bu kadar net anlamış olmayacağız daha önce.


fotoğraflar; exposes everything, matt stuart

0 tepki:

Yorum Gönder


 
Sayfa Üst Görseli Marek Okon'un TOWERS OF GURBANIA isimli illüstrasyonudur.

Sinemaskot © 2008. Müşkülpesent # Umut Mert Gürses