12 Nisan 2010 Pazartesi

Down by Law



Bobbie: You always makin' big plans for tomorrow. You know why? Because you always fuckin' up today.




Bir Jim Jarmusch klasiği değil mi? Aylaklık ve altındaki; sade, iddiasız ve kendinden habersiz bilgelik. Yaşamın formları, bizim algılayışlarımız, üzerimizdeki düşünceler, insan kavramı daha birçok konu, çok karmaşık bir ağ.



Roberto: It is a sad and beautiful world.
Zack: Yeah, it's a sad and beautiful world buddy.



Ne karalasam, hangi kelimelerle hangi cümleleri kursam anlatamayacağım bir his, bir film Down by Law. Jim Jarmusch, Tom Waits, John Lurie ve samimi Benigni diyebiliyorum sadece. Bir film için, bu isimleri sayıyor olmak ise apayrı bir haz benim için, bu insanlardan bir film! Üzerine uzun uzun sohbet edilecek, yeri geldikçe hatırlanıp hafifçe gülümsenecek o kadar fazla yönü varki filmin, adeta bir varlık beliriyor düşündükçe yanımda; tüm bu sorgulama, bunalma, vazgeçme ve rahatlatıcı tekbaşınalık süreçlerinde düşünüp kendime geldiğim.

Burada kendim karalayıp çizdiğim için filmi benim dışımdaki insanlara bırakmak istiyorum aslında üzerine fazla şey söylemeden. Öyle ya bir Jarmusch filmi özgürlüğün kendisidir. Fakat sadece, Roberto Benigni'yle Nicoletta Braschi'nin dansını buraya not etmeden geçemiyorum. O dans, aşk nedire, naif bir tasvirdir sanırım.




Son olarak; I scream. You scream. We all scream. For ice cream!

10 Nisan 2010 Cumartesi

Silence in the Studio!


Ve çok dert içinden, esas ve esaslı dert; yine yaşam. Kim olduğumu dahi bilemeden, neden olduğumu dahi farkedemeden ve ne düşündüğümle, hiç düşünmediğim arasındaki yokluk mesafesini koruyamazken nelerin derdindeyimki başka? Hem yokluk neyin yokluğu, varlık varken ve bir şey fark etmiyorken, neyin hangi nedenle yokluğundan söz edebilirim ki ahmakça? Tabi varlığın varlığı meselesi çok daha başka bir durum, şimdikinden farklı ve uzak olarak.

Rahatlık mıdır yaşama ortamı yoksa rahatsızlık mı veya bunlardan herhangi birine karar vermek mümkün müdür tüm zorluklar içerisinde? Sorular bitmez elbet ve kelimelerin zararından kâr etmek zordur çoğu zaman, ve kâr fazla reel bir çarpıklıktır.

Godot’yu mu beklemekle geçecek vazgeçişler ve geri dönüşler eşliğinde her şey? Zaman dilimlerine takılmışken, zamansal çalkantılar yaşamak, belli bir zaman diliminin geçmesini beklerken gayet rahat bir şekilde saatleri 1 saat ileri almak, yani, bu kadar mı kolaydı? Tüm çabalar boşa belkide, tüm hepsi fazla ukalaca bir trip belkide, aması yok artık, amayla devam edemiyor cümleler; çünküler, meğerler falan uymuyor cümlelere, noktalamalardan bazılarıyla da kavgalı geçiyor birçok zaman, biraz nokta ve fazlasıyla virgül kalıyor cümlelere, tırnak işaretleri bile referans kaynağına göre anlamlanamıyor, kelimeler gitgide duyusallığını kaybediyor ve anlamsallık dert oluyor tüm basitlik içerisinde.

Girift düşünce yapıları ve bunlarla oluşturulmak istenen anlar, fazla planlı kaçıyor belkide kuşbakışı yaşama, hoş kuş da bakış da farklılaşır belli durumlara göre ancak, kavramlarla fazla uğraşırken bu kadar paranoyak çalkantılarla ruhsal devinimler çakışınca, yaşam, hiçliğiyle boşluğunu üstüste örtüp, algı yanıltmalarına yönelik reklamsal yanını gösteriyor, ve bilinçsel başkaldırıyla kaçırtıyor kendisinden karga tulumba.

Sadece kayıtlarda bulunması açısından, bugün havada, aynı anda meteor dahil her türlü yağış bekleniyor, aç şemsiye ne farkeder?


fotoğraflar; mike skelton
başlık; pink floyd - atom heart mother suite

sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,

 
Sayfa Üst Görseli Marek Okon'un TOWERS OF GURBANIA isimli illüstrasyonudur.

Sinemaskot © 2008. Müşkülpesent # Umut Mert Gürses