Hal hatır sormak çoğu zaman, çoğu yerde bir formaliteymiş gibi cevaplanıyor belki ama duygularla bu kadar fazla boğuşan bir memlekette hiçbir zaman sahiden önemsenmiyor. Bu yüzden belki de her an büyükçe reaksiyonlar verip patlamaya hazır oluş, ve bir diğerinin nedenini, nasılını bu yolla öğrenince gelen sessizlik... Bir görevi yerine getiriyormuşcasına değil de keyfine vararak herhangi bir şeye dalmanın zorluğu ailenin işler ve işlemezliklerinden mi miras, kesin söylenemese de Sarmaşık'tan sonra Kelebekler ile yerelin kuruluşuna dair daha fazla şey söylüyor Tolga Karaçelik. Belki Sarmaşık gibi sinematografik olarak bir hayranlık uyandırmıyor ama böylesi ağır bir hikayeyi bu kadar hafif anlatıp "kötü haber" diye addedilecek bir şeyi dahi güldürerek açık ediyor olması karakterlerin boğuştuğu o tanıdık gerçekliğe dair önemli bir yoruma dönüşüyor. Belki uzun süredir yakınsadığım, ilk elden tanıdığımı hissettiğim karakterleri perdede görmüyor olmanın etkisiyle bu kadar güzellemeye düşüyorumdur, fakat "kırsala-giderek-ödüllü-film-çekme" formülünü dahi ters çevirdiği ve böyle bir ortamda dahi yansıttığı gerçekliğe bakarak biraz olsun -uyuşturmadan- iyi hissettirmeye dönük biçimde ortaya çıktığı aşikar Kelebekler'in. Bu yüzden ister nadir görsel efektleri çok başarılı olmasın, ister basitçe bildiğimiz bir hikayeyi anlatıyor olsun; *ciddi* görünmek için kasılmayışıyla hafif bir filmmişçesine izlenip giden ve tam da bu sebeple bana kendisini çok sevdiren bir film oldu Kelebekler. Alaycılığa sarılmadan gülmeceyi kotaran anlatısıyla, renkli karakterleri ve onları hakkıyla canlandıran oyuncularıyla ve yüzeyde gayet basit dursa da yerelin önemli kuruluş noktaları üzerine kafa yoran senaryosuyla Sarmaşık'tan sonra harika bir film daha ortaya çıkarıyor Tolga Karaçelik.
sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,
jonathan demme'in o eğlencelik gözüken muhteşem filmleri gibi bir tadı olduğunu söyleyen oldu mu?