25 Nisan 2017 Salı

The Lost City of Z


Macera deyince artık türün ikonu olan Indiana Jones'a gidiyor aklım, dolayısıyla Gray'e rağmen olumsuz bir önyargım vardı The Lost City of Z'e karşı; nasıl espiyonaj alt türünü aksiyona buladığı için sevememenin ötesinde James Bond serisine sinir oluyorsam, endüstriye etkisiyle beraber benzer keşif ögelerine dalan tüm türü yuttuğunu düşünüyorum Jones'un da. -Değil türün içerisinde, yakın çevresinde dahi bir tek Peter Weir'in The Mosquito Coast'u parıldıyor yani- Tam bu yüzden Harrison Ford'un gamsız röportajlarını izlemeyi Jones filmlerini izlemeye tercih ediyor ve Gray'in böyle bir türe ve mekana girişine şaşırıyorum. Ancak kendisine gelen kitabı öylesine kendi eseri hale getiriyor ki Gray, türün öne çıkanları oluşturdukları kontrast sebebiyle akla geliyor olsa da, ortada yine tam bir Gray filmi var. 

Öyle ki, iyi yaptığı her şeyi yine iyi yapıyor, kötüleri yine kötü. Süresinde bir filmin kaldırmayacağı düşünülecek kadar meseleyi taşımaya çalışıyor, tahmin edileceği gibi bir şeyler döküle saçıla hikaye toparlanmaya çalışılıyor. Bunun sonucunda elbette arkta anlamsız gelen atlamalar, karakterler arasında yer yer çiğ, yer yer gülünç diyaloglar ortaya çıkıyor. Gray'in melodramaya meyleden tarafıyla beraber bunlar birleşince o cezbedici fikirlerin gereksizce yoğrulduğu hissini veriyor Z. Fakat diğer yandan öyle sarmalıyıcı bir atmosfer kurma becerisi var ki kendisinin, o çekicilik bir biçimde etkisini kaybetmiyor ve ortaya pürüzlü ama hayli keyifli bir seyirlik çıkıyor. Ama haksızlık etmeyeyim, Gray'in diğer filmlerinin olmadığı gibi Z de sıradan bir seyirlik değil -belki We Own the Night'ı bir kenara ayırabilirim bu noktada. Hatta Gray'in artık kanıksadığım, anlatı içerisinde büyük atlamalar yapma huyu bir şekilde kendisini göstermese -yine tüm filmografisi gibi- ufak çaplı bir başyapıt da olabilirdi Z. Bu meselenin en güzel örneği Gray'in Peter Bradshaw'ın eleştirisine açıktan "okuduğum en aptalca eleştirilerden biri" deme sebebi olan The Immigrant'ın bir sahnesi olabilir: Gray'in -filmin geçtiği döneme dair yaptığı araştırmaların da etkisiyle- kendi kafasında gayet mantıklı olan ama ark içinde herhangi bir bağlantı kurulmadığından izleyici açısından bir türlü birbirini takip edemeyen olayların varlığı, Ellis Island'da göçmenler için düzenlenen eğlence sahnesi gibi. 

Orta bütçeli filmlerin yok olmaya yüz tuttuğu bir zamanda hala eskisi gibi yapılabildiğini gösteren filmlerden birisi The Lost City of Z. İyisiyle kötüsüyle tam bir James Gray filmi, ve Gray hala bir gün o "başyapıtı" çekeceği hissini yaşatan heyecan verici yönetmenlerden birisi. 

aranıyor: sienna miller'da başrolün-büyüleyici-eşi rolü ötesinde bir şeyler gören casting direktörü.
sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,

0 tepki:

Yorum Gönder


 
Sayfa Üst Görseli Marek Okon'un TOWERS OF GURBANIA isimli illüstrasyonudur.

Sinemaskot © 2008. Müşkülpesent # Umut Mert Gürses