29 Mayıs 2015 Cuma

Ex Machina


"Daha derine inebilirdi, daha uzun sürebilirdi, daha girift sorgular dahilinde daha ilgi çekici bir anlatıya dönüşebilirdi." Ex Machina üzerine izleyicilerin çeşitli yorumları temelde bu eksende dolanıyor gördüğüm üzere. Yapay zeka üzerinden *insansal* olanın ifşasına yola çıkmış diyerek yerli basının iddialı ve boş spotlarına göz kırpılarak kısaca nitelenebilecek bir filmin üzerinde dolaştığı temalara farkında olmadan bu derece atıfta bulunup dahil olunabilirmiş dedirtiyor doğrusu bu tepkiler. İncelemede kaçırdıkları şeyler olduğundan değil, memnuniyetsizlik ve eksikliğin insana özgü bir şey olmasından ötürü belki gayet doğal bu durum; fakat Ex Machina'nın sunduğu deneyim üzerine denk gelince işaret edilmesi gereken özel bir noktaymış gibi gözüküyor. 


Genç bir programcının bir yapay zeka tasarımının kapasitesine dair bir deneye katılışını konu ediniyor kabaca Ex Machina. Söz konusu yapay zekanın geçtiğimiz senenin teneke sesli filmlerinden olan Son of a Gun'dan tanıyabileceğimiz İsveçli Alicia Vikander olması, filmin estetik üzerinden kurduğu bir başka argümanı da deşmeden belirtmek adına önemli diye düşünüyorum, ayrıca kendisinin başarılı performansı da bu argümanın fikirsel temelinin belli bir gerçekçilik üzerine kurulmasına ayrıca yardımcı oluyor tabii. Bunun haricinde hazır oyunculardan girmişken benim için Inside Llewyn Davis'le başlayan "Oscar Isaac'li filmler" diye bir kategori oluşturmaya başlayabiliriz gibime geliyor, zira rol seçimlerinde ciddi bir karakterten ve finalde doyurucu filmlerden söz etmemiz mümkün.



Yapay zeka yaratılması üzerine var olan uğraşlar ve filmde Caleb'in "insanlığın değil tanrıların dönüm noktası olur" gibi sözlerle önemini belirttiği mevzuya dair mühim bir bakış açısı sunuyor Ex Machina. Fakat bunu yaparken söz konusu yapay tasarıların kapasitesinden çok onu yaratan insan aklına ama daha temelde insan doğasına dair yorumlarıyla bunu yapmayı başarıyor. Film süresince aslında makineyle insan arasındaki his/bilme ve tercih üzerinden benzerlikler kurarken bir noktada da filmin metafizik bir tartışma çerçevesine dahil edilebileceğini ve eğer bir yaratıcı varsa onun yapısının kağıda aksedenden ziyade insanların gerçekliği üzerinden ortaya çıkabileceğini söylemek mümkün. Yani geniş bir yelpazede farklı konulara ucundan değinmeyi başarıyor kendi kısıtlı alanında Ex Machina ve bu sayede belli sınırlar dahilinde kendini hapseden bir film olmanın ötesine geçebiliyor. Etkileyiciliğinin önemli ölçüde bu yapıdan hareketle ortaya çıktığı aşikar, fakat bu içerik dahilinde bir tarz bahsi de yapmamız gerekiyor. Çünkü kamera kullanımının her ne kadar pek ilgi çekici bir yönü olmasa da filmin görselliği ile kendini konumlandırdığı "aradalık" hissi anlatının aktarımında önemli bir görev üstleniyor. Zira "medeniyet"in uzağında izole bir alanda doğa içerisinde yeni bir atılıma dair bir hikayeyi izlerken bir geçişkenlik alanına da kilitlenmiş oluyoruz, bu hem anlatının kendisi özelinde gerçekleşiyor hem de ona ulaşma biçimimizi belirleyen anlatı formu açısından gerçekleşiyor; bu anlamda filmden taşan anlamların kendilerini izleyici özelinde sağlamlaştırdığını söyleyebiliriz. Yapay zeka konusu üzerinden insan doğasına dair söylemiyle de belki bu yüzden etkileyici olabiliyor Ex Machina, üstelik pek yeni bir şey de söylemezken. Yani yazın ortasında tam kendinizi kötü hissettiğiniz anda kapanan hava gibi bir film Ex Machina, bir de yağmuru bırakınca, değmesinler keyfimize. 

sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,  

 
Sayfa Üst Görseli Marek Okon'un TOWERS OF GURBANIA isimli illüstrasyonudur.

Sinemaskot © 2008. Müşkülpesent # Umut Mert Gürses