7 Şubat 2013 Perşembe
Moonrise Kingdom
Güven meselesi değil bu, kişisel olan her zaman anlatılmamaya mahkûmdur bence, hiçbir zaman değil; her zaman. Çünkü iletişim anlatmamak üzerinden de kurulur, sadece insanlar konuşmaya çok meraklılar. Bilmiyorum, belki bu yüzden hep ilginç ve benzeri kelimelerle tanımlanıyordur benim yakınsadığım Wes Anderson karakterleri, ve bu yüzden renkler bu kadar göze çarpar; bir şeylerle oynanmıştır, kimisi öne çıkarılmıştır zira hislerin ulaşımı başka türlü mümkün olmaz. Karakterlerin kendi içerisinde ve dışında yalnız olmasının getirdiği melankoli ve tabi farkındalık da sahnelerdeki ilgi çekici simetriyi sağlar. Bu ince işçilikli tarzıyla beraber Wes Anderson'un filmlerini benim için özel yapan şeylerden birisi, daha önce The Royal Tenenbaums'da ve The Life Aquatic with Steve Zissou'da da olduğu üzere filmde yaralanan veya ölen köpeklerdir. Hani her "mutlu ve ideal aile" fotoğrafı veya resmi içerisinde eksik olmayan o köpekler, dersem yeteri kadar söylemiş olurum sanırım, yoksa sorun köpeklerle değil; onun imgeleştiği şey ve onu imgeleştirenlerle.
Gösterimdeyken kaçırıp uzun süredir izlemeyi umduğum Moonrise Kingdom, The Royal Tenenbaums'dan sonra en beğendiğim Wes Anderson filmi oldu, ve bunun tek sebebi -Wes Anderson'un çocukluğundaki benzer bir olaya dayanan- Suzy'nin evinde Sorunlu Çocukla Baş Etmek (Coping with a Troubled Child) isimli kitabı bulması değil elbette. Çünkü Black Box Recorder şarkılarını çağrıştıran filmlerin habitatında derinlere inildikçe her zaman daha fazlası vardır, sadece o anlık ufak hevesleri bekler.
sevgi, saygı ve o tarz bilumum duygularla:;,
Etiketler:
Filmlere Yamuk Bakış
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 tepki:
Yorum Gönder